26 Aralık 2012

ODTÜ, İKTİDAR, EYLEMCİ vs.

Yaklaşık iki sene önce TMMOB'da aktif bir öğrenci üyeydim.

TMMOB, öğrenciyken fark edemeyecekleri mesleki haksızlıkları fark ettirmeye çalışarak, suya sabuna dokunmayan öğrencileri, dokunabilir hale getirmeye çalışıyordu. En azından gıda mühendisleri odası öyleydi. GIDAMO'da, bazı köklü odalar gibi illa ki sosyalizmi getirelim iddiası yoktu, çünkü zaten çok daha pratik dertleri vardı üyelerinin. Asgari ücrete mühendis olarak çalıştırılmak, patronla devlet arasında bırakılmak, üretimde hiç söz hakkı verilmemesi...gibi...

Aktivist bir yapım yok, eylemlerde sürekli aynı ses tonuyla bağırmaktan sıkılırım. Kollektif bir grupta çalışmaktan sıkılırım. Birileri mutlaka daha az önemser işi, geyiğine ordadır, sinirlenirim. Tahammülüm azdır. Öğenci üyelik formuna TMMOB ilkelerini yazalım, kabul eden üye olsun dediğimi bile hatırlıyorum. Ama üye sayısı o kadar azdı ki odanın, sırf seminer için üye olmak isteyenlere bile kapılar açıktı. Belki zamanla destek vermek de isterler diye.

Bu gergin halime rağmen TMMOB'ta ve kampüs içinde ve dışında haberdar olduğum eylemlerde yer aldım, olabildiğince duyurmaya çalıştım, "ben 1 Mayıs'a gitmiyorum, başkaları gitsin" diye uğraştım...

Şimdi hepsinden uzaklaştım.
Neden?

Çünkü bir şeyleri değiştirebileceğime artık hiç inanmıyorum. Çünkü üniversite son umutlarımı kemirdiğim, tükettiğim yer oldu.

Şimdiye kadar bunu hep benim karamsar yapıma bağlardım. Ama geçen gün sevdiğim birinin tividini gördüm: "Ben son 10 yılda olduğum kadar karamsar olmamıştım hiç" diyor. Koskoca bi adam bu, benim gibi 25 yaşlarında değil. Demek ki sorun sadece bende değil, son 10 yılda sabit olan bi değişiklikte: iktidarda.


ODTÜ olayları:

Burda benim fikir sahibi olmam için birkaç konuda bilgi sahibi olmam gerekiyor:

Olaylar nasıl başladı?Eylemcilerin samimiyeti ne düzeydeydi? Gerçekten önce polis mi saldırdı? Gerçekten oradakilerin tamamı öğrenci miydi? Gerçekten molotof kokteyli atmadılar mı?
Bunların hepsine cevap evetse, öğrenci tarafındayım.

Peki, öğrencilere soruyorum: Bu eylemin ideal olanı nedir? Sevmediğiniz biri kampüse giriyor, protesto ediyorsunuz, ilk saldıran polis olmuyor, polis sadece bekliyor. Bu durumda süreç nasıl devam edecekti? Kapıda slogan atıp, basın açıklaması yapıp, başbakan binadan çıkarken protesto mu edecektiniz? Yoksa salona girip sloganlarla Erdoğan'ın konuşmasını mı engelleyecektiniz? İçimden gelen kesinlikle o adamın sesini duymamaktır. Ama onların yaptığını onlara uygulamak doğru gelmiyor. Bu da bi tür faşizm değil mi?

E eylem nasıl olur o zaman?

Şimdi bana soruyorsunuz, "e o zaman böyle vahşi, cahil, kaba insanlara karşı yapılacak doğru protesto şekli nedir?" diye.. Kollektif bi hayatı yaşamayı beceremediğimi söylemiştim, ahkam kesmem terbiyesizlik olur. Aklıma sadece "basın açıklaması ve oturma eylemi" geliyor. Salona öğrenciler alınıyor muydu bilmiyorum, sanmam ama alınıyorsa bile muhalif tipliler alınmaz. Öğretim üyeleri ve öğrenciler olarak onların istediği kılığa bürünüp, salonun önemli bşi kısmını doldurup, erdoğanın sözlerini hiç alkışlamamak olabilirdi mesela. Ya da salon dışında oturma eylemi, zaten klasiktir. Olabildiğince az gürültülü, anadoluda yaşayan "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen ebeveynlerin bile saygı duyacağı, "terörist" yaftasını yapıştırmalarını güçleştirecek bir protesto isterdim.

Mustafa Akyol'un şunu demeye hakkı olmamalı mesela: "öğrencilerin de çok Gandhivari bi hali yoktu". Başarılı, kendine güvenen, derslerine zaten hakim olan öğrenciler olmalı eylemciler. Ben öyle değildim. Kafamı fazla yormuştum haksızlıklarla, derslerim kötüydü, kendime nasıl güvenmediğimi hatırlıyorum. Hocaların karşısına çıkıp destek istemeye utanırdım. Bizim hocalar apolitikti zaten. Ama politik bi hoca da, destekleyeceği öğrencinin öncelikle başarılı olmasını ister. Dersleri kötü olursa, kendini pazarlayamıyorsa üstelik, ilerde iş bulmakta zorlanacaktır çünkü bu çocuk. Kampüsün dışında hayat ütopyalara hiç izin vermiyor çünkü. Para kazanmıyorsan, toplumda saygın bir yerin yoksa, başbakanı sevmemen anlam ifade etmiyor.

Yine çamur atarlar. Tabi yine çamur atacaklardır. Ali Nesin mesela, parası da akademik kariyeri de yerinde olan bir adam. Türkiye için yaptığı işleri iktidar destekliyor olsa, şu an Erdoğan iktidar olmazdı zaten.

Öğretim üyelerinin karşı çıkmalarını "mesleği bıraksınlar" diye cevaplayan bir başbakan var, kendisi gibi düşünmeyen kimseye saygısı yok. O kadar savunduğu Kanuni çıkıp gelse, yaptığın yanlış dese, ananı da al git der.

Ümitsizliğimin asıl sebebi eylemciler değil tabi ki, tayyip yönetimi. Şunları yazarken bile korkuyorum başıma bir iş gelir mi diye. Twitter'da öğrenclerinin sırtını sıvazlayan rektörlere bayılıyor öğrenciler. Maillere cevap vermeyen hocalardan ne kadar bıktılarsa... Bu kadar yalaka olmamalı bi üniversite öğrencisi. İcraatlarına bakmalı.

Rektör seçimleri

Her şey sanal. Herkes özgürce bir fikir sahibi olduğunu sanıyor. Misal, rektörlük seçimlerinde Twitter'dan kampanya yürütüyor artık adaylar. Öğrenciler deliler gibi destekliyor birini. Cumhurbaşkanı o kişiyi atamazsa çok üzülüyorlar. Halbuki sen kimsin ki ey öğrenci parçası? Oy hakkın bile yok, neye isyan ediyorsun? Twitter'da seveni daha çok diye onu atamak zorunda mı cumhurbaşkanı?

İktidarın atadığı rektörler için bknz: http://onurerem.com/2012/12/25/iktidarin-rektorleri/

Sanal, kendini değerli hissettiren tepkiler.

Çok iyi danışmanlarla çalışıyor akp, toplumu çok iyi yönlendiriyorlar, bu sayede geleceği kendileri yaratıyorlar. Müdahale edemiyoruz. Çok korkutuyor bu beni.

Fikirlerimi toparlyacağım sonra bu konuda. Şimdi acelem var. Kusmak istedim olabildiğince.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder