16 Temmuz 2012

KAYA

çok kötüyüm be blog. istanbul üni'nden red cevabı aldım. antropoloji mezunu olmayanlar başvuramıyormuş yükseğe. daha önce bölüm dışından basvuranlar yalancıktaan başvurduğu için, derslere hiç gitmediği için, mezun olmadığı için bir iki senedir böyleymiş durum.

omuzlarım çöktü hemen.
bi de hocaların yolladıgım mailleri hiç sallamadıgını fark ettim gidince. ismimi biliyorlar, maili okumuşlar, cevap vermemişler. neden? neden çatlattınız beni? ayağınıza kadar geldim de ne değişti? oturtup derdimi düzgünce anlattırmadınız bile. ayıp değil mi, hiyerarşinizin keyfini sürmek mi istediniz..

neyse..
napıcam ben şimdi.
diğerlerine başvururum. -ler dediğime bakma, çok fazla seçenek yok.
ama çok yorgunum.

zorunluluk.
para kazanmak+kariyer edinmek.
son yıllarda dünyamı çirkinleştiren hayattan soğutan işte bu iki zorunluluk.
zor.

13 Temmuz 2012

MAKAS ALDIM

Geçen günlerde iyi bikaç şey yaptım.
Sinemada "Peki Şimdi Nereye?"yi seyrettim.
Bi çocuğa Eyfel Kulesi'nin Paris'te, Paris'in de Fransa'da olduğunu, bu yüzden Eyfel Kulesi'nin de Fransa'da olduğunu söyledim.
çok fazla mesai yaptım, çok asık suratlı davranmadım insanlara.
Jeremy James'in Maceraları'nın birini bitirdim.
Ekşifest'e gittim, Büyük Ev Ablukada'yı bi daha ve Bedük'ten de Şantel'den de çok sevdim.
İşler Güçler dizisini sevdim.
bi müşteriden hafızam hakkında övgü aldım.
daha ne olsun
öperim gözümden, iyi uykular..

SAKİN

ekranım biraz yamuk.
kafam da öyle nasılsa, önemsiz
sakinim be
terden olsa gerek
nokta koymaya alışmış elim
boşluk bırakmayı özlemişim cümle sonlarında

şimdi ben böyle satırları alt alta yazınca şiir yazmış mı  kabul edileceğim?
her önüne gelen şairim diyor, diye konuşacaklar mı arkamdan?
konuşmasınlar
keskin fikirler beyanından sıkıldım sadece

noktasız cümlenin en anlaşılır ve güzel hali bu
satırlar alt alta, güzel böyle.

--
arada bi kötüyüm yine. (sıkıntıları hatırlayınca noktaya gitti elim)
tamam dur, geçti
bu gece dert yok yavrum
sakince uyuyacaksın
bak bi adam var
sen üzülünce üzülen,
ama derdini söylemezsen de üzülen
öyle bi değişik işte..
aa gözlerin yaşarmasın şimdi ne gerek var
sakin bi yaz akşamı gibi, sanki deniz kenarında sakin bi kasabada gibi, curcunasız, emekliler zamanı gibi
insan az gibi
hafif rüzgarlı gibi
yanında bi o adam var
başka kimse yok gibi
meyve toplamak dışında düşüncen yok gibi

sakin ol,
bu gece öyle ol
yarını siktiret
"sevgilim" de, bitsin dünyanın boku

2 Temmuz 2012

AVM


burası ayrı bi dünya. kendimi bildim bileli avm lere karşıyım. neden karşı olduğumu içinde yaşadıkça anlıyorum. çok sevgili bi arkadaşım var, benim gibi antikapitalist ama ne idüğü belirsiz, dünyayı kurtarabileceğine -bi zamanlar- inanmış birine katlanırken, kapitalist kapitalist eğitim alıyordu. arada kavga ederdik, o sakin sakin konuşurken ben acayip sinirlenirdim. (mimiklerimi sinirimi kontrol etmem gerektiğini fark ettim sayesinde. edebiliyor muyum? sanmam..olsun.)

bi ara yine böyle sakin sakin konuşurken, "niye karşısın avm lere, insanların aradığını daha kolay bulmasını saglayan binalar işte, hayat hızlanıyor, bi yerde yemeğini yeyip bi yerden telefon, bi yerden kıyafet alabilmek istiyor insanlar, ne var bunda? çok sevdiğin eski pasajlar da bi nevi avm değil mi?" demişti. o zaman bi şeyler salladım. ama cevapla kendimi bile tatmin etmedim. 

toptan kapitalizmden nefret ediyorum, neyini faydalı bulabilirim ki avm nin? Neyse. 

buraya gelen bikaç çeşit insan var. Size onları anlatacağım:

ZENGİNLER:
arada bir gelirler avm ye. alışveriş yapıp çantalarını uşaklarına taşıtırlar. belki spor salonunu kullanıyorlardır, ya da kuaförü... ama şoförleri ya da uşakları ya da (köle düzeni bittiği için) yardımcıları, artık adı her neyse, sık sık gelip siparişleri tedarik ederler. Bu bi kitap bile olabilir. Mesela zengin bir ablamız, kızının arkadaşının doğumgünü için hediye almalıdır, ama kıçını kaldırıp gelememiştir, kitap aldırmak ister. Yardımcısını gönderir, adam mağazaya gelince kadın telefon eder, "neleriniz var?" diye sorar. Kitapçıya neleriniz var diye sorar... Ucuz olmasın, ama çok pahalı da olmasın, "girly" bi şey olsun, ama çok da sıradan olmasın...

Bunlar senenin belli zamanlarında gelirler, çocukları için yüzlerce liralık kitaplar alırlar. Bu yüzden kıymetli müşteridirler. Küçük bi kitapçıysanız, sizi yaşatan temel sütunlardır bunlar. (Sütun gibidirler hakkaten fiziksel olarak da)

Bunlar bazı insanların daha az parasının olduğunun, sırf karnını doyurmak için para kazanmak zorunda olduğunun farkında değildirler. Misal kitabı satın almamak, kütüphaneden edinmek ya da arkadaşlar arasında değiş tokuş yapmak onlara göre yayıncılık sektörüne vurulan bir darbedir, kitap/yazar düşmanlığıdır fln filan... insanın ya bi siktir git diyesi gelir de, diyemez. nihayetinde çalışmak, çeneni tutmak zorunda olmak demektir.

Bunların çocukları sonsuz özgüvene sahiptir. Hiçbir orta gelirli ya da az gelirli ya da gelirsiz insanın çocuğu bunların özgüvenine sahip olamaz.


AZ ZENGİNLER:
Bunlar sık sık gelirler. Nerden bulurlar bu kadar boş vakti, insan şaşırır. Çalışanlar "aman işte, koca parası yiyen ezik kadın" dedikodusu yaparak zenginlerden öc aldıklarını sanarlar. (Halbuki hiçbir avm çalışanı elinde başka bi imkan olsa o işi yapmaz. Neyse çalışana sonra geleceğiz.)

Bunlar çocuklarını çok iyi yetiştirmeyi amaçlarlar. Zenginlerden eksik kalmamaya çalışırlar. Sürekli bi şey kursuna gönderirler çocuğu. Çocukları mutlaka çok zekidir.


ORTA GELİRLİLER:
Küçük kitabevine, kazıklanma korkusuyla, girmeye çekinirler. D&Rları vb tercih ederler. Hoşsohbettirler. Kitapçıları çok severler. Ama olabildiğince az kitap almaya çalışırlar. Kütüphaneleri keşfederler. Haftasonları çocukları gezdirmeye avm ye giderler. Zenginlerle aynı yerde vakit geçirip eşit olduklarını hissetmek isterler. Fakat aynı alışverişi yapamadıkları için bozulurlar. Paralarının zenginlerden az olduğunu çocuklarına çaktırmadan anlatmak zorundadırlar. Sevimlidirler. Çalışanlara insan gibi davranırlar. Çalışanlar bi grev yapsa desteklerler be, diye düşünecek kadar sevgi duyarım bazen kendilerine karşı. İş çıkışı gelirler haftaiçi. 




AZ GELİRLİLER: 
Çocukları eksik kalmasın diye avm ye gelirler, ama orta gelirlilerle benzer sorunları yaşarlar. Nedense çocukları daha anlayışsız olur, ebeveynle çocuk daha bi anlaşamaz. Ebeveyn sürekli gergindir, azarlar, çocuk sürekli bi şey ister. Huzursuzluk akar üstlerinden. Ödev olmayan kitap alınmaz. Ödevse bile, çok pahalıysa alınmaz.


ÇALIŞANLAR:
az gelirlilerin bir kısmını çalışanlar oluşturuyor olabilir. kendilerini "insan" gibi hissetmeyi o kadar isterler ki, bir mağazada bir şeyler deneyip, ortalığı dağıtıp çıkmanın hayalini kurarlar sık sık. bi çalışan düzeni kabul etmiştir, zenginlere hizmet ederek geçecektir ömrü. yoksa o yorucu ve insanda karakter bırakmayan işi yaparken şık olmaya o kadar özen gösterip üstüne bir de güler yüzlü olabilir miydi? nefret ettiği kişilere karşı güler yüzlü olmak belki hayatın gereğidir, ancak aynı zamanda mağaza müdürünün, patronun soluğunu günün her anı ensende hissetmek farklı bi karakter bozulmasına sebep oluyordur. incelensin bence.

Evet aldığı üç kuruşluk maaşla şık olmak zorundadır Avm çalışanı. (Üniforması yoksa, yani arkaplan çalışanı değilse). kredi kartına vurur kendini.

yemeklerin en ucuzu nedense ortagelirlilere göredir. buna da alışır çalışan, maaşının yarısını yemeğe vermeyi bi zaman sonra garipsemez.


ARKAPLAN ÇALIŞANLARI:
mağaza çalışanlarından daha zor koşullarda çalışanlardır. otopark görevlileri, temizlikçiler, bulaşıkçılar vs... havasız, basık, klimasız mekanlarda çalışırlar, şık olmaları o kadar önemli değildir, pek ortalıkta görünmezler.




SONUÇ:
avm sadece belli tip insanları bünyesine kabul eder, belli kıyafetlere sahip olmayanlar girişte şüpheli bakışlarla süzülür. sürekli ortalıkta dolaşan güvenlik tarafından takip edilir. herkes paketlenmiş gibidir. şık olmak zorundadır. herkes kıyafetiyle bir mesaj vermek zorundadır. herkesin bir tarzı olmalı, o tarz da markalı olmalıdır.

avmde görülen zenginler sokakta görülmez, büyük ihtimalle bir arabanın arka koltuğundadırlar çünkü. avmler güvenlikle çevrilidir, o yüzden arabadan inip ortalıkta dolaşabilirler. ortalık sterildir, üstleri kirlenmez.

bazı insanların alışveriş yapmak gibi bi hobisi vardır ya, avm onu tatmin eder. uyuşturucudur. kafaları reklamlarla uyuşmuş insanlar ellerinde telefon ve çantalarla ordan oraya koşturur. sadece alışveriş yapmak amacıyla buluşabilir burda arkadaşlar.

hediye paketleri doludur ortalık. hediyeler karşılıklıdır. kimse daha ucuz bi hediye almayı kendine yediremez. köleler belli bi ücret karşılığında haftanın 6 günü zenginlere hizmet eder. mağaza yöneticileri belli bi ücret karşılığında kölelere emir verir zenginlere hizmet eder.

hoşgeldiniz, teşekkürler, iyi günler... le çınlar ortalık. kimse hoşgelmez ve hoşgitmez.
belki küçük bi kitapçıda çalışansanız durum daha samimi olabilir, ama burası avm ise ve kuruma para kazandırmak zorundaysanız, o tabloyu çok bozmadan çalışmak zorundasınızdır.

hep bi uğultu vardır. hep bi gereksiz hareket. şimdi yazarken bile cümleleri toparlayamama sebep olan, o uyuşturan kalabalık..

-- paradan, ihtiyaç dışı alışveriş yapma arzusundan, para kazanma hırsından, hediye paketlerinden, etiketlerden, gösteriş aşkından, tüm zenginlerden nefret ediyorum. içlerinde iyi insanlar olabilir ama asla eşit olamayacağımızın bilincindeyim. bu adaletsizlik her şeye olan inancımı yok etti. intihara meylim bile bu yüzden be. ben ne heyecanlı umutlu bi insandım. güzel günler göreceğiz diye... şimdi benim güzel günüm bana, senin güzel günün sana..mümkün olduğunca uzak dur benden. demekten başka şey gelmiyor içimden.







...NAPTIN?

tehlikeli oyunlar oynuyorum albayım. misal abimin bilgisayarını kullanırken kahve içiyorum. 2 günde bir içtiğim nesneyi döktüğümü ve dün hiç bi şey dökmediğimi düşünürsek, çok riskli.
misal gelecek 2 hafta için 2 gün boşum sadece, bugün ve yarın. ve ben yl için bi şey yapmıcam. neden? canım hiç istemiyor.
aslında istanbul üni ne gidip bi gezsem, bi kütüphanesini kurcalasam ne güzel olma mı? olur. ama çok uzak.

başka bi blog açtım geçenlerde, varolmayanülkem iyice kusmuk doldu dedim, kişisel saçmalıklarımı başka bi yere yazayım dedim...bi zamanlar sevgili ülkeme sadece gezdiğim gördüğüm farklılıkları yazıyordum, dedim..
sonra ne oldu? bloğun ismini internet geçmişimden buldum, lakin mail ve şifre? yok . bi blog ismini de boşa harcadım... özür dilerim, o ismi almak isteyen herkesten.

---
alışveriş merkezlerinden içime doğanlar pek edebi değil, ama not düşmezsem kendi tarihime ayıp olur. unutuyorum iki gün sonra.

du yeni bi sayfa açayım.