27 Mayıs 2012

KİMSİN SEN?

"inadına yaşamak"tan bahsetmişim. insan değişiyor azizim. arada bi yaşama istegi geliyor böyle. sonra geçiyor .
yaşamın kutsal olduguna, yaşadığımız için şanslı olduğumuza ya da hayatın güzel olduğuna inananlara imreniyorum.
zamanın birinde gittiğim psikolog serotonin eksikliğim olabileceğini, bi de psikiyatriste gitmem gerektiğini söylemişti.
ondan sanırım.
alkol  ihtiyacım da ondan . 7-24 alkol alsam misal, hayat hem bana hem de çevremdekilere daha çekilebilir gelecektir.
bi şeyler eksik bende ya da fazla. hüzün fazla. gereksiz fazla. herkes kadar zor hayatım, daha fazla degil. acıların çocuğu değilim. nerden buluyorum bu kadar karanlığı.
neden beni en iyi anlayan kişi selim ışık?
ölesim var. nası yapacağımı bilmiyorum sadece, tek sorun bu. sabırsızım, ama o günü beklemek istemiyorum.
benden sonra dünya çok değişmeyecek. ben var olsam da değişmeyecek. ateist ya da dindar olabilseydim belki rahatlardım. iki durumda da yaşadığım günleri iyi değerlendirmeye falan çalışırdım, bi daha elime geçmeyeceği için.
aradayım. hala bi anlam arıyorum. dinde bulamıyorum bu anlamı. e o zaman? ne işim var bu dünyada? amaç ne?  niye doğdum? niye ben? eminim başka biri olsaydı benim yerime, daha iyi değerlendirebilirdi bu güzel yaşamı.
kendi kendime konuşurken cevabı bulur muyum bi gün. bi anlamım olduğuna ikna olup, yaşamak için savaşmak için gereken gücü depolayabilir miyim tekrar? ama ömür boyu sürecek bi güç, 3 gün değil.

çok yorgunum.
hayırlısı olsun.

11 Mayıs 2012

MUTLU OLMANIN 0945830 YOLU

Bana bu varolanülkemde mutlu olmam için 10 sebep söyleyin. Siz düşünürken ben size mutsuz olmak için birkaç sebep sunayım.


1) Fazıl Say'ın zamanında Aziz Nesin'e yapıldığı gibi çirkin gösterilmesi. 
Fazıl Say ateist ve bunu gizleme gereği duymuyor. Büyüklerimiz de O'na diyor ki "ateist olma demiyorum, ama hobi olarak ol, bunu herkesin içinde söyleme, milleti özendirme"

2) Kitapların edebi olup olmadığının yargılanması, çevirmenin çeviri yaptığı için suçlanması
Yasaya göre edebi eserler müstehcenlik suçlamasıyla yargılanamaz; bu kitabın yargılandığı yasa zaten edebi eserleri suçlamalardan muaf tutar. Buna rağmen siz hâlâ bu kitabı Muzır Kurulun verdiği rapora dayanarak yargılıyorsunuz ve kitabın edebi eser olup olmadığını incelemek için bilirkişi arıyorsunuz. Diyelim ki rapor olumsuz çıktı ve mahkemenin seçtiği bilirkişiler Yumuşak Makine’nin edebi olmadığına karar verdi. Bu durumda bu kitap edebi eser olmaktan çıkacak mı? Tüm dünyada bunu akıl eden bir biz miyiz?”


Ali Nesin gayet net açıklamış.

4) 19 Mayıs'ın kutlama yasağı konuşuluyor. Her savunma göstermelik. Bok vardı sanki eski kutlamalarda. Anlaşılmayan dinlenmeyen, sadece ses tonu sebebiyle tüyleri diken diken eden şiirler, marşlar... Aşırı milliyetçi teyzeler, amcalar... İçi boş Atatürk büstleri...Bir başkadır benim memleketim şarkılarını hatırlatan muhabbetler. Sanki herkesin memleketi kendine göre mükemmel değilmiş gibi. Herkesin ataları vatanı için savaşmamış gibi. Sanki savaşlar devletler tarafından toplumların başına bela olarak açılmazmış gibi. 
Neyse bu milli takıntılar bi yanda... Diğer tarafta da muhafazakarların yükselişi. İnsanların biraraya toplanmasından korktugundan mı yoksa gündem değiştirmek için mi ortaya attığını anlayamadığım bi çabaları var.. Kapitalizmin her getirdiğini nimet kabul eden mantıklarına göre bi toplumun benimsediği bi bayramın kutlanmasını yasaklamak son derece normal. Toplumda bi değişiklik yapmayı samimiyetle istiyorsan, bunu böyle emrederek yapamazsın sayın öküz.

Mutlu olmak için sebep bulamıyorum. Boğaz güzelliği falan huzur vermiyor. Gökdelenler manzarayı delip geçiyor zaten. 


Ağzına sıçtığımızın güzel ülkesi. Vallahi severdim seni. Bi zamanlar muhafazakardım da. Ama kendimi bildim bileli hep kendime soru sordum, okumaya çalıştım. bu yüzden çirkinlikler gözüme çok batıyor. Huzurlu olmak için aptalı mı oynamak lazım illa?


Bi tek içimi açan Bulutsuzluk Özlemi şu sıra, hiç olmazsa onlar bu yaşa kadar yaşadıysa bu soru işaretleriyle, benim de ölmeme gerek yok diye düşünüyorum...


Bi de ben ölürsem, sen ölürsen, biz ölürsek, kim anlar karanlığın aydınlık olmadığını, diyorum. 
Fazıl Say gibi.. Terk etmicem de lan burayı. İnadına. Hep siz mi yüzsüzlük yapcaksınız.
















2 Mayıs 2012

1 MAYISTA ÇALIŞMAK

şunu anladım 2 ayın sonunda: iyi bi kitapçı olabilirim zamanla, ama iyi bi satışçı olamam. gıcık olduğum müşteriyle ilgilenmek istemiyorum. bana insan gibi davranmayan kişiye, "hoşgeldiniz" demek ne zormuş. zamanla umursamamayı öğrenebilirim belki. ama tok satıcı olasım var hep, "ya bi siktirgit seni mi çekcem, sen kimsin" diyesim var, bi gelişte yüzlerce lira bırakan müşteriye de.
o zaman patron bana ne der, tahmin edebiliyorum...

ama kitapçıdasın be kadın (genelde kadın oluyor müşteriler), bi insan ol. paran çok olabilir, ama bi insan ol önce. ne bileyim mesela mağazanın ağzına sıçarken buraya başka insanlar da gelip bakıcak, diye bi düşün. ben sana "siz" derken, sen de bana "siz" de misal. ben senin kölen değilim misal bunun farkında ol. samimiyetten gelse bu hitabın eyvallah, ama değil. öyle olsa yüzüme bakıp konuşurdun zira.

gelip saatlerce kitap kurcalayıp, çocuğuna kitap okuyup, almadan giden müşteriyle alıp veremediğim yok. 2 dk da aceleyle seçen müşteriden çok seviyorum onu. kitap iyice okunarak alınır. paran çok bile olsa, para ile ölçülmez çünkü kitabın içeriği. hele ki çocuk kitabıysa. çocuk ne verirsen onun doğru olduğunu kabul ediyor çünkü, sana güveniyor. sense içeriğini bilmediğin kitabı veriyorsun çocuğa okusun diye.

bi de sen kitap okumuyorsan, çocuğunun okumamasından niye şikayet ediyorsun acaba? senin sosyete arkadaşlarının çocuklarını geçemez diye korkuyorsun di mi? neyse sustum.

sonuç olarak, benden iyi bi satışçı olmaz, 2 ayda bunu anladım. iyi bi tok satıcı olabilir. ama henüz tok değilim. ayrıca, avm de tok satıcı barınamaz.

1 mayıs'ta da çalıştık misal. mağazalar resmi tatillerde açıktır. işçi bayramı'nda bi istisna olsaydı bari.. olmaz.

avm dışında bi mağaza olsaydı, patronun isteğine göre, açılmayabilirdi. ama avm lerin belli kuralları vardır: ya tüm mağazalar açık olacaktır, ya da kapalı. asla kapalı olmaz.

istanbul shopping fest'te de gece 2 ye kadar açıkmış misal. gece 2 de kaç kişi gelip kitap aldıysa...

patrona kızılır normalde fazla çalışınca. patrona da kızamıyor insan burda, adamın kendisi şikayet ediyor bu durumdan: sabahın 10unda açmaya gerek yok bence, bile diyor. ama emir büyük yerden, avm den,  kapitalist dünyadan.

izin günümdeyim.
akşam mülksüzler'in tiyatrosuna gideceğim. itü timis oyuncuları'nın. urras'taki çıkarcı hayatımıza bi günlük mola hakkımı kullanıp bizi izleyeceğim. böyle olmasaydık nasıl olurduk, onu göreceğim bi de 3 boyutlu sesli canlı olarak.
sonra gece uyuyacağım.

3 mayıs olacak. çalışacağım.
4 mayıs olacak çalışacağım.
5 mayıs olacak....
....
parası çok olanlar çocuklarına kitap almak için gelecek.
parası az olanlar ödev olan, zorunlu olan kitapları sormak için gelecekler... en yakın kütüphaneyi tarif edeceğim patronlara çaktırmadan.
bugun 10 yasında olan çocuklar 20 sene sonra bambaşka savaşlar veriyor olacaklar. birisi hayatta tüm güzellikleri görmüş, artık başka bi anlam arıyor olacak. birisi yapay özgüveniyle iş görüşmesinden iş görüşmesine koşacak.

ikisinin de çocuğu olacak belki. birisi yeni çıkan kitapları 6 yaşından itibaren takip edecek. birisi en yakın kütüphaneyi öğrendiğinde 15 yaşına gelmiş olacak.

birisi 3 yaşında ikinci dili öğrenmeye başlayacak. birisi 15 yaşında iyi bir ingilizce öğretmenine denk gelirse, sağlam bi dil alt yapısı olacak, ilerde para kazanmaya başlayınca yurt dışında dil kursuna gitmek için çabalayacak.

1 mayıs ümit filan vermiyor.
1 mayıs tatil demek sadece.
mesele 1 mayıs değil sevgili ülkem.
gelecek karanlık. hiç ümidim yok. böyle çalışırken ne yapabilirim ki.
"devrimi satın alamazsınız. devrimi yapamazsınız. devrim olabilirsiniz ancak..." demiş ursula. nasıl?