18 Ağustos 2013

romantik komedilerin hayatımıza etkisi gibi bi şey sanki

klasik bi romantik komedi hikayesine taktım bu sıralar. çevremde benzer örnekleri çok gördüğümden ve kadın erkek psikolojisi, biyolojisi hakkında bildiğim iki gıdım bilgiden de destek aldığım için kurtulamıyorum bu düşünceden:

kadın-erkek ilişkisinde erkek, kadını av olarak görür. biyolojik istekler değil bahsettiğim, asıl derdim sevmekle zaten. erkek, bir kadını sever. o'na kendini sevdirmek için, aşkını göstermek için çabalar. kadın aşık değilse başlangıçta, ki genelde değildir, aşk aynı anda başlamaz, kadın zamanla aşık olur. (olmama ihtimali de var tabi, olduğunu varsayarak devam ediyorum).

artık kadın da erkek de çok seviyordur birbirini. kadın iyice kendini kaptırmaktan korkar.  muhtemelen her erkek duymuştur en az 1 kadından "bak ben çok acı çektim erkekler yüzünden, bi kez daha üzülüp, hayal kırıklığına uğramak istemiyorum" sözünü. adam güvence verir, "kaptır, ne olacak ki çok seviyorum işte daha ne kanıt bekliyorsun" der. kadın gaza gelmek istemez ama bu sözleri duymak hoşuna gider. zamanla aşık olur ve bi bakar ki tüm hayatını adama adamıştır, onsuz bir şey yapamıyor hale gelmiştir.

kadının artık avlanması gerekmediğini gören erkek, zamanla sıkılır. belki de başlangıçta dertli ama aşk böcüğü olmayan kadını sevmiştir, kadın böyle sevgi pıtırcığı olunca gözünden düşmüştür...bunu kadına söyleyemez çünkü kadın çok iyi biridir, aslında hayallerindeki kadındır, aslında güzeldir, aslında birkaç zaman (ay da olabilir bu, hafta da, yıl da) önce aşkından öldüğü kadın hakkında hislerinin böyle değişmesini kendine yakıştıramaz. kadına söylemez, seviyormuş gibi davranır.

kadın bir değişiklik fark eder ama adam hala sevdiğini söylüyordur işte. fark ettiği şeye inanmak istemez. fazla alıngan olduğunu düşünür, kendinden utanır.

sonra adam bi gün dayanamaz, ayrılmak istediğini söyler. kadın anlayamaz, neden? tam da ben tüm bariyerlerimi indirip sana kalbimi açmışken, güvenmişken? aşık olmuşken? bi hata mı yaptım? beni sevmeyi neden ve hangi ara bıraktın?

daha kötü senaryo: kadın aldatıldığını fark eder vs...

işte bunlar, yaşamadığım halde, ya yaşarsam korkusundan hayatımı etkiliyor. sevmek zor iş azizim. hele ki psikolojik sorunlarının farkındaysan, daha bi zor...

not: tabi romantik komediler genellikle böyle bitmez. kadın birisini kaybettiyse başka birisinin ona deli gibi aşık olduğunu öğrenir ya da o kaybettiği kişi pişman olup geri döner vs... dünya kadınları avutma üzerine dönüyor sanki.

4 Ağustos 2013

bazı anılar kirlidir. her tecavüz ileride kirli bir anı olacaktır. tecavüz ila ki fiziksel olmaz ama her duygusal tecavüzün içinde fiziksel acılar vardır.

diye başlamak istedim bi öyküye, olmadı.

1 Ağustos 2013

25 yaş farkedişleri

dün ilk kez doğum günümü kutladım. yani kutlamak istedim, aylar öncesinden karar verdim bu kez arkadaşlarla kutlayacağım diye. insanların mutlu olduğu klasik yöntemlerle mutlu olacağım. "doğum günü çok saçma, tüketim toplumunun getirdiği bi şey, her sene doğduğu günü niye kutlar ki insan.." gibi eleştirileri bırakacağım. özel günleri kutlayınca mutlu oluyor işte insanlar, ben de deneyeceğim, dedim. işe yaradı, mutlu oldum.

aylardır görmediğim, bi türlü buluşamadığımız arkadaşlarımı çağırdım, mühendislikten. gelebilen geldi. muhabbet kaldığı yerden, bol gülmeli, dalga geçmeli, laf sokmalı, geyikli devam etti.

yaşamak için bazı standartlar var. toplumun bi bildiği varmış ki bazı gelenekleri uydurmuş. buna inandım. filozof filan değilsen, kafanda ciddi manada bi anormallik yoksa, yani bu anormallik sayesinde bi şey üretecek derecede anormal değilsen, her şeyi mantığına uygun yapmaya kalkmak saçma. mutsuz kılıyor insanı. yalnızlaşıp çözümü tekrar insan içine çıkmakta buluyorsun. sonra tekrar onları beğenmeyip yalnızlaşıyorsun. yalnızlığınla gurur duymadığın için hiç bi karizman da olmuyor.

belki bi gün tekrar dinlere de inanırım. binlerce yıldır dini ritüelleri uygulayan insanlıktan daha mı iyi bilicen, derim kendime. dua ederim. rahatlarım. psikolojik tedavim bu olur belki.

1 idiot'ta demişim ya, gruplar içinde hastalıklı halimi belli etmiyorum, diye. evet çok belli etmiyorum. ama orda bahsettiğim kadar palyaço lhüznü de yaşamıyordum dün. yani mutluydum gerçekten.

beni sürekli belli tip insanlar görmek sıkıyor belki. sadece ciddi şeylerden konuşmak ya da sadece geyik yapmak. sürekli geyik yapınca zamanımı iyi değerlendiremediğimi düşünüyorum. sadece ciddi şeylerden konuşmanın neden yorucu olduğunu da yazmışım zaten daha önce.

çoğu insan kadar sosyal değilim, evet. ama tam anlamıyla asosyal de değilim.

böyle bi sonuç çıkardım işte kendime.

ayrıca kısa günün karı:
bi sürü ekmek,
artan pasta, çi köfte, nugget, içecekler...
şıkır şıkır bi kolye (benim öyle bi kolyeyi takacağıma inanmadılar ama takıcam!)
anthony giddens'ın sosyoloji adlı kutsal kitabı. çok güzel oldu bu.
almam gereken sosyoloji kitapları listemden biri daha eksildi...

bu arada 25 oldum.

son not: ne kadar kontrolcü olduğumu fark ettim. aslan burcunun özelliklerini gösteriyorum gerçekten. liderlik, cesaret filan onları bilemem de, acayip kontrolcüyüm. şimdi ben organize etmesem, kutlamak istediğimi bilen arkadaşlarım sürpriz parti yapmaya çalışacaklardı, bi sürü stres yapacaklardı. her şeyi kendim organize ettim. pastamı bile kendim yaptım. korktum böyle giderse ne kadar sıkıcı bi insan olurum! diye.