27 Nisan 2013

kendimden kurtulasım var, varış nereye ne zaman kaptan...

kendimden nefret ettiğim kadar kimseden etmedim. tayyip'ten bile o kadar etmiyorum , düşün. mesela deselerdi ki, dünyanın hayatta kalabilmesi için birinizin ölmesi gerek, bi an düşünürdüm. neden ben ölmeyeyim ki? diye. o da insan sonuçta ve kendince doğruları var. doğrularını hayata geçiren herkes karşısında en az bir kişiyi buluyor. doğru olduğunu sandığın için mesela arkadaşına gerçeği söylüyorsun, kırılıyor.

neyse. şimdi düşün. kendimi sevdiğim kadar sevdiim kimse var mı? kendimi -içten içe- çok seviyor olmalıyım. arada bi yaptıklarımla gurur duyduğum oluyor, makas alıyorum evet, ama altında hep biraz nefret var.

peki karşımda tayyip değil de sevgilim olsa mesela, dünyayı yaşatmak  için hayatımızı feda etmemiz gerekse, ya da dostum olsa, ne yapardım? hemen kendimi feda eder miydim? tayyip'e gösterdiğim anlayışı onlara göstermez miydim?

varsayımlardan çık. bi sonuç çıkmaz burdan.

kendimi bildiğin sevmiyorum arkadaş. bi şeyler yazarak sevdirme çabası bu. ota boka ağlayan bi bebek kafası.

26 Nisan 2013

yet-iş-mek

yetişememek.ne arkadaşlara, ne sevgiliye, ne aileye, ne derslere, ne boş beleş gezip tozmaya... hiçbirine tam olarak yetişememek.

işte asıl mesele bu. işte zaman yetmiyor ya bi türlü, işte bu sıralar asıl mesele bu.

kalpler kırılıyor (karşılıklı), vicdan azapları (karşılıklı mı bilmem).. "gelmeyin lan üstüme, siktirin gidin hiçbiriniz arayıp sormayın" diyesim geliyor da, sessiz kalıyorum tabi. aramazlarsa nolur? ben kimim ki onlar olmasa?

yetmiyor, yetemiyor...

19 Nisan 2013

ertelemek


Hep erteliyordu. Yürüken düşündü, ertelediğini düşündü. Bi taraftan da bunu şimdi düşünmemeyi, daha kıymet vereceği bi zamana ertelemeyi düşündü. Ertelediğini düşünmek kolay bir iş değildi, kıymetliydi. Yazmalıydı belki. Belki bu kez içindeki fırtına çıkardı dışarı. Eve gidince düşünecekti. Girer girmez bi kağıt kalem bulacaktı. Kurşun kalem, ucu iyi açılmış. Ya hazırda ucu iyi açılmış bi kurşun kalem yoksa? Endişelendi. Ertelememeliydim dedi.bi kez de ertelemesem ya. Nolur sanli. Ben niye anı yaşayamıyorum dedi. Yolda yürüdü. Yürüdü. Yine de odaklanmaya çalıştı. Eve gidince… kimse var mıydı acaba evde. Olmasındı. Hiç konuşmayacaktı kimseyle. Meraba bile demek istemiyordu. Büyü bozulurdu yoksa. Neyin büyüsü. Ne düşünecektim ben? Heh .. hep ertelemek hakkında. Yazacaktım. Yazarak düşünecektim. Ya yolda biri selam verirse. Ya yolda giderken birden canım sıkılırsa ya da birden mutlu olursam ya birden unutuverirsem neyi düşüneceğimi?....
Ya yine. Sırf ertelediğim için dışarı çıkartamazsam içimi.
Yoldaydı. Ertelemekten bahsetmeyi ertelediği için vicdan azabı duyarak yürüyordu. Kaldırıma park edilmiş arabaları anahtarla çaktırmadan çizmek isteyerek. Yolda -tedirgin bi kedi gibi sürekli- arkasından araba gelip gelmediğini kontrol ederek. Gündüz varkti trajik bi trafik kazasına kurban gitmekten endişe ederek. Biçok şeyi bi arada yaparak. Trafik ve trajik kelimelerinin bu kadar benzemesi tesadüf müydü.

Keşke dedi, şimdi ertelemeden düşünebilsem.

 

18 Nisan 2013

GİT

keşke içim dışım bir olabilsem şimdi.aktarabilmyi o kadar çok isterdim ki, her şeyi
olduğu gibi
güzelleştirmeye  çalışmadan.
eskiden yazardım. gözlerim yaşarırdı yazarken. bitince gurur duyardım her bi cümlemle.
hayran kalırdım kendime.
şimdi ağlamamak üzerine kurulu her şey.
niye?
ağlayınca güçsüz olduğunu kabul etmiş oluyorsun.
kabul ettikçe daha güçsüz oluyorsun.

şimdi bakıyorum gözyaşları gelecek gibi, meyilli, bırakıyorum o cümleyi.
soğuk, kötü tercüme edilmiş sözlere dönüşüyor içimden geçenler.

o yüzden yazmak sadece öğrenmek için, hatırlamak  için not almak demek artık. yazmak. cv ye eklenecek bi cümle için ufak bi adım artık. edebiyat yok. yakın vadede faydası yok. zamanımı adayamam çünkü çok riskli. belki bi bok çıkmayacak benden. belki edebi değerim hiç yok.

şimdi tüm cümleler anlamlı, anlaşılır. mecaz yok. hayat belki de ondan bu kadar gri. bu kadar plesantville.

konusan benden nefret ederdim eskiden, artık yazan beni de sevmiyorum.
--------
uzaklaşmak zamanı aslında. arkanda kalsın kırık kalpler. kendini anlatmaya çalışmaktan vazgeç. boşver. bu kırılan kalpler canı sıkılınca tamir de ediverir kendini, biliyorsun.

git. kapat bilgisayarı, telefonu.
iyi olduğunu bilsinler sadece, skandal yaratmaya da gerek yok.
haberleri falan geçtim, bütün dostlarının dertlerinden uzaklaş. sevgilinden uzaklaş. ailenden.. dünyanın halini, derslerini bırak.

düşünme demiyorum, bulunduğun mekandan uzaklaş sadece.
nerde olduğunu bilmesinler. çat kapı gelme ihtimali olmasın kimsenin. bikaç gün sadece.

anlatma derdini. dinleme kimseyi. düşün. düşünmeden edemezsin çünkü. canın mı sıkıldı? ağla, bağıra çağıra ağla! silme sümüğünü aksın gitsin, ağzına girsin, tuzlu, çirkin şey.göz yaşın da girsin (o da tuzlu ama o kadar çirkin değil sanki)

git. geyik yapma. git sadece. bi kendinle kal artık. bi delir. deliremezsin nasılsa, biliyorsun. gözlerin şişsin, uyu, uyan. alkollenme hiç. kafan ayık olsun. unutma o anları.

kendini dinlemeyi unuttun çocuk. dinleyemiyorsun, istesen de beceremiyorsun artık.

git biraz.

17 Nisan 2013

KİŞİSEL GELİŞME BÜYÜME VE DAYANIŞMA DERNEĞİ APS PVC ADL AŞ DOT COM

yds den geçen senekinden farklı bi şey alamadım. hatta 67den 66ya düştüm.

vizeler iyi geçmedi. okumaları yetiştiremedim. çünkü anlamadım. geçen dönemin konularını bu dönem anca anlıyorum. muhtemelen bunları da yazın oturturum kafamda bi yerlere. onu da beceremeyecek kadar da salak değilimdir heralde... (estagfirullah... dediğinizi duyar gibiyim. hıhı evet.)

şimdi dönüp şöyle bi arkama baktığımda bi boka yaramadığımı görüyorum. ama napcan, hayat işte. yaramak zorundayız ya, çabalıyoruz. sanki ilerde bi wallerstein olabilecekmiş gibi, gece gündüz kitap okuyan bi tip olduğumu hayal ediyorum. ben hiç öyle olmadım ki, söz konusu kitap roman değilse eğer.. ben sadece tüketiciyim şu hayatta. ne sanatçı ne bilim insanı yok içimde. bi devlet memuru akademisyen, yani vazifemi yaparım maaşıma bakarımcı olabilirim belki.

kendimi önemli görmek isterdim halbuki.
altı üstü 4 sınavdan başarısız oldum diye bu sonuçlara ulaşmam doğru değil belki. bakalım, deniyoruz işte.

ama şu yüksek bitene kadar hala yaratıcı enerjiyi bulamazsam içimde, tüketici hayatı benimsemeliyim. yaşamı devam ettirmek ve azıcık zevk almak için ne gerekiyosa yapmalıyım.

içimde asla yok olmayan bi açlık hissi var. bu da ikinci sorun.

başka da bi derdim yok çok şükür.... desem nası sevinirdin di mi blog. bok yok. ama anlatmıcam. hiç bütün dertlerimi toptan düşünerek canımı bütün olarak sıkamam. biraz sıktım sınavlar için, birazını da sonraya bıraktım.

şimdi leave me alone. i need to make a plan to be successful in whole life.

hey u life! i ll kick ur ass, man! we ll see r u big or me?!?!?!!

bu da böyle bi r kişisel gelişim yazısı olsun.

11 Nisan 2013

UP FALAN FİLAN...

up'ı izledim geçen gün tekrar.

yeni bi ders çıkardım, sevdiğim 2 insana söyledim.

sevdiklerim, beni hayatta tutanlar. ölürsem üzüleceğini düşündüklerim. intihar etmememin en büyük sebepleri.

onlar ölürse ne yaparım, ya da ayrılırsak mesela?
yaşamaya devam etmem gerek. niye, bok mu var? hayır, o kadar bağımlı olmamalıyım insanlara. eroinden ne farkları kalır o zaman...

bunun için ortak hayallerimiz olmalı. onlar yokken o hayalleri gerçekleştirmek için görevli hissetmeliyim kendimi. cennet şelalesine gitmek şart değil. mutlu olmaya götüren her şey olabilir.

dünyayı kurtarmak olmaz mesela. sikmişim dünyayı. ya da o beni sikiş demek daha doğru olur. ben kimim ki dünyanın neyini kurtarıcam.

----

insanlara manevi anlamda da bağımlı olmamak gerek. bunu öğreniyorum bu günlerde.

ne günlerden geldik be.. insansız yaşamak gerek,derdim bi zamanlar. korkardım, güvenmezdim. güçlü olmak isterdim. kalkanlar indi şimdi. sadece ayaklarımı sağlamlaştırmaya çalışıyorum. bu halde yıkılmak çok kolay zira.

----

hep bi ayar çekmek zorunda mıyız kendimize....

---

keşke saatlerce kitap okuyabilen biri olsam sonunda ben de. hala olamadım. çalışkan bi sosyoloji öğrencisi olamadım.

----

caz dinliyorum. ne kada da güzelmiş.

öpt bye...

8 Nisan 2013

PSİKOLOG GÜNÜ

bugün psikologa(daha doğrusu psikiyatriste) gidiyorum. sonunda.
devlet hastanesinde psikiyatri bölümünde bana verilen 10 dk yı değerlendirmeye çalışacağım.

ne anlatsam?
karnım ağrıyor bi de, regl usulü.

ne anlatsam?
hava soğuk gitmesem mi...

neyse tamam ne desem?
kabus görüyorum her gece.
kendimi bildim bileli mutsuzum.
yalnız kalmayı tercih ediyorum hep.
hiçbir konuda başarılı olamayacağımı düşünüyorum, işe girmekten korkar oldum.
eskiden böyle değildim.
hayallerim yok. geleceğe dair düşünmek afakanları çağırıyor.
haftada bir filan ağlamam gerekiyor.
bağlayan insanlar olmasa ölmek istemeye devam ederdim.
onlar giderse bi gün, idare edebilmek istiyorum.
insanlara maddi/manevi bağımlı yaşamak istemiyorum.
ama nasıl yapacağımı bilemiyorum,
kendimi yönlendirecek gücü kendimde bulamıyorum.
yardıma ihtiyacım var.

bu kadar.

o kadar zor ki şimdi kalkıp gitmek,
keşke eve psikolog servisi olsa.

4 Nisan 2013

KİŞİSEL İMPARATORLUK TEORİM

hayatımın çöküş dönemindeyim gibi geliyor dünden beri. sebebini değil ürettiğim teoriyi anlatacağım.

1988- doğdum. sıkıntılar eşliğinde yükselmeye başladım.karakterim oluşmaya başladı. büyüdüm büyüdüm ideallerim oldu. hedeflerim oldu. liseye geldim. ideallerim için adım atma fırsatı geçti elime. değerlendirdim. iyi bir üniversiteyi kazandım.yükselme dönemi buraya kadardı.

duraklama dönemine girdim.
ortaçağ karanlığından kendimi kurtarmaya çabaladım, önce rönesans sonra reform yaşadım. dinsiz oldum. doğudan kopmanın,   batı medeniyetine geçmenin hayallerini kurmaya başladım. çünkü doğu hala ortaçağdaydı. üstelik ben çağ atlamıştım, katlanamıyordum artık doğu medeniyetine. zihnen çok geliştiğimi hissediyordum. fakat huzursuzdum. isyan etmenin verdiği huzur eksikliği vardı. karmaşa geliyordu. anarşi geliyordu. sonu belirsiz bi anarşi. mutsuzdum. bilgi mutsuzluk getirmişti.
bi devrim yapıp ölmenin hayalini en çok o sırada kurdum.

artık gerileme dönemine çoktan girmiştim. mezun oldum. karmaşa hakimdi. fakat beni kurtarmak isteyenler vardı. çöken imparatorluktan onurlu bi cumhuriyet kurmak istiyorlardı (heyt be, imparatorluk dedim kendime, çok da mütevazıyım), ailem, sevgilim. benim gücüm yoktu onların çabalarını fark etmeden önce. devrimler hayal ediyordum, sonu ölümdü, bu dünyanın pisliğinde uzun uzun yaşamaktansa, onurlu yaşayıp hızlıca ölüvermek istiyordum. o zaman fark ettim, internette intiharla ilgili ne kadar az bilginin olduğunu.

benim için çabalayanları görünce, çabaladım. yüksek lisansa başladım. cumhuriyetin inşası o zaman başladı. işlere başvurdum. part time çalışan sürünen öğrenci olacaktım. ama okul bitince çok iyi bi hoca olacaktım. sosyolog olacaktım. idealist cumhuriyetçiydim. köy enstitüsü öğrencisiydim, daha iyi bi dünya, daha iyi bi ülke olmasa da, elimden gelenin en iyisini yapacaktım. yeni bi amaç edinmiştim kendime. intihar yoktu artık. arada bi devrim isteği gelse de içimden, işe yaramayacağını düşünüyordum, önemli olan düzen içinde sözünü geçirebilmekti. en azından gerçekçi olan buydu.

gel gör ki, bugün geldiğim yere bakınca, hala çöküş döneminde olduğumu fark ediyorum. parçalanan imparatorluğun cumhuriyeti asla ingiliz demokrasisine, abd kapitalizmine benzemez. ekonomik gücü, dünyadaki karizması hiç bi zaman yakalayamaz zaten önde olanları. doğu medeniyetinden asla kopamazsın.

belki yıllar sonra şaşırtırım kendimi. şimdilik durum budur.

çözümü düşünmüyorum şu an. düşüneceğim ama. ilerde. şimdilik sadece dersime çalışacağım. çözüm anarşi/intihar değil artık. düzene kilitledim kendimi.

hadi bakalım.