23 Mayıs 2014

oyalanmak

daha fazla okumak, yazmak lazım.

bu dönem bi ders için sunum yapmam gerekiyordu. yükseğe başlamama rağmen, ortalama artık önemli hale gelmesine rağmen hala nota yönelik çalışmak aklıma gelmiyor. misal bu sunum aslında vizeymiş, yani aslında notlar açısından o kadar da önemli değilmiş, zira bu işin bi de finali var. ama sunum olduğu için, okuduklarımdan kağıtta değil de insanların karşısında hesaba çekileceğim için çok stres yaptım. o zaman çok iyi hazırlanmışsındır, deme çünkü stres yapınca çalışamıyorum.

sonuç olarak konu laiklikti, spekülasyona açık bir konuydu. benden çok sınıftaki arkadaşlar konuştu. herkesin bir fikri var, kafasındaki sorular var. "gerçek sekülarizm bu değil" denmesine ihtiyaç var. işin özüne inme çabası, biraz da kahvehane muhabbetine benzeyerek devam etti. ve sanırım çok da kötü olmadı sunum. eksik yönlerimi sunum esnasında kendim tespit ettim, kendimi eleştirdim. insan kendini eleştirince, karşıdakiler iyi niyetliyse, "yok aslında o konuya girmemen iyi oldu" diye tesllü etmeye çalışıyorlar, hoca da dahil. lakin lisansta, mühendislikteki hocalarıma benzer bi sunum yapsaydım verecekleri tepki bu olmazdı muhtemelen.

neyse, olay o değil aslında.

demem o ki sevgili güzel ülkem, okudukça, yazdıkça gerçek hissediyorum kendimi. ama her zaman bu gerçekçi role bürünemiyorum. misal dün sanırım 8 bölüm madmen izledim. sadece seyrettim. tivit okur gibi, eylem izler gibi, tiyatro izler gibi. hiçbir şey üretmeden, sadece izledim. yazmak, okumak, izlediklerimden not almak, tarihsel verilere kafa yormak aklıma geldi, ama imkansızdı. dizi kültürünün ne büyük uyuşturucu olduğunu düşündüm. dönem dizisi diye başlamıştı aslında bu diziye. kapitalizm, amerika, tüketim kültürü vs... sonra fark ettim ki, kim kimi aldatmış, kim kimi basmış, kim kimle kavga etmiş, kim özüne dönmek istemiş... bunları öğrenmek için izliyorum. madmen, medcezir oldu birden. yemek yemedim, cips vardı evde, bi paket cips yedim, yoğurda bandıra bandıra. sonra düşündüm. internet, elektrik, su ve atıştırmalık bi şey olsa, saatlerce oturup internet başında oyalanmak çok kolay. kendi hayatını unut, ailen dizi karakterleri olsun. onlar yaşasın, sen izle. günlerce böyle yaşayanlar var, üniversite öğrencileri. yurda kapanmış, bi günde 2 sezon lost izlemiş mesela. onlar da benim gibi zamanı boşa geçirdiklerini hissediyorlar mı?yoksa gerçekten mutlu mu oluyorlar izledikçe?

yapmak zorunda olduğum hiçbir şey olmasa bile mutsuz oluyorum bir yerden sonra. başkalarını izlemek tamam da, benim hayatım ne olacak? zaman geçiyor, benim hayatım daha mı değersiz o dizi karakterlerininkinden?

aslında dizi izlerken de bir taraftan yaşıyorum işte. bu da eve kapanmış bir dönem. tıpkı dizi karakterlerinin depresyona girmesi gibi.

neyse, amacım bi sonuca varmak değil. ama bizim nesil çok fazla oyalanıyor sanırım. üretemiyoruz. oyalanmaktan kurtaramıyoruz kendimizi. sırf bunun için facebook hesabımı kapattım. başkalarının hayatlarını gözetlerken saatler boşa gidiyor diye. ama facebookla iş bitmiyor. oyalanmak isteyen nefsi yok edip, üretmek isteyen tarafı yeniden doğurmak lazım. nasıl başaracağız? bilemiyorum.


6 Mayıs 2014

tutunmak buysa hiç zorlama, demiş adam (derin uyku adamı)