11 Şubat 2014

o değil de, başkasının başarısından veya mutluluğundan mutsuz olmanın tek sebebi kıskançlık ya da o kişinin kötü biri olması değil. senin o başarıya ulaşamadığını fark etmen, ulaşamayacağını düşünmen ya da mutlu olamayacağını düşünmen. ve bu durumunun büyük ihtimalle psikolojide bi ismi var, tedavi yöntemleri var.

7 Şubat 2014

bir kız duruyor karşımda. siyah beyaz bi  fotoğrafta. gözleri dik dik bakıyor. biraz kısılmış ama. gözlerini anlamlı, daha anlamlı göstermek için hafif bir göz makyajı yapılmış. siyah ağırlıklı. dudakları geniş, etli. etli deyince pornografik bi his veriyor, vahşi, ateşlli. ama onun dudakları sadece etli, kalın, geniş, ne dersen. onlar da hafif koyulaştırılmış, yaradılıştan gelen ufak pürüzler giderilmiş, çatlaklıkları yok edilmiş, ya da ince çizgiler.. çatlağı yoktu belki de sonuçta, ince çizgiler diyelim biz. gülümsemiyor. dudak uçları aşağı doğru eğilmiş. palyaço üzgünlüğü olacak kadar değil. üzgün değil zaten. sadece kararlı, isyankar belki, sadece gülünecek bir şey olmadığının farkında. gözleriyle dudaklarının duruşu uyumlu bir etki bırakıyor. anlamış. bir şeylerin altında saklanmaya çalışılan gizemi anlamış. oyununuza gelmeyeceğim diyor veya gelmiş görünüyorsam da bilin ki oyununuzun farkındayım, diyor. saçları iki yandan örülmüş ama dağınık. inatçı, umursamaz iki çubuk gibi fırlamışlar başının arkasından. onlar da gözlerindeki anlamla uyumlu, alnındaki dağınık kahkülleri de öyle. derin nefes almış ve bırakmadan hemen önce çekilmiş sanki bu fotoğraf. boynunun altındaki, her kadına seksilik katan kemikleri söylüyor bunu. boynunda ince, küçük, dikkat çekmeyen bir kolyesi var. hiç çıklarmıyormuş izlenimi veriyor. sırf dışarı çıkacağım diye kolye takmam, süslenmem ben, diyor sanki. bana her daim istediğim o zarif görüntüyü veren, anıları olan bi kolye bu. onun benimle bütünleştiğini bilirim, süs olsun diye takmam, beni tamamlasın diye takarım. tek bi kolyeyle birden güzelleştiğimi düşüneceğinizi bilirim. sizin için süslenmem, tek bi kolyeyle size göre her zaman süslüyümdür. bunu bilirim. bunu bildiğimi bilin, diyor. yaptığı o hafif makyaj şaşırtıyor bizi. oyunumuza uyum sağladığını gösteriyor orada da. çatlak, soyulmuş ya da  dolgun görünmeyen bir dudağı çirkin kabul edeceğimizi biliyor. kopkoyu bir ruj sürüyor bu yüzden. dudaklarını öyle bir şekle sokuyor ki, kalınlığını ortaya çıkarıyor. üst dudağının o yerçekimine direnircesine dik duran iki tepesini dudaklarınızla ısırma isteği uyandırıyor. bunu da biliyor. yüzüne pürüzsüzlük veren bir şeyler de sürmüş muhtemelen. bir sivilcenin tüm karizmasını alıp götüreceğini biliyor. gözümüzdeki tüm karizmasını elbette. tek bir sivilce, bir insanı ciddiye almamaya, onu çirkin görmeye sebep olabilir çünkü. bunu biliyor  ve kuralına göre oynuyor. doğal ve güzel olduğunu kabul etmemizi istiyor. üstelik aslında doğal olmadığını da bilmemizi istiyor. bildiğimizi biliyor. bizim hem saf güzellik ve anlamlılık aradığımızı, hem de güzellik anlayışımızın bu saflık arayışına uymadığını bize çaktırmadan fısıldıyor. bıyıklarını almış mesela. dudaklarının üzerinde hafif bir karaltı görsek, ne kadar farklı düşünecektik onun hakkında, biliyor bunu.  her şeyi biliyor, görüyor. çelişkilerimizi bize göstermek ve bunu hiç konuşmadan yapmak istiyor.

o kız bu kız
hep bi çözüm bulmak üzerine yazılar. hatalarımı gördüm, şunlar şunlar şunlar... bundan sonra değiştiricem hayatımı, o hataları  bi daha yapmıycam temalı yazılar. ya da şikayet yazıları. birilerini, olayları , haksızlıkları şikayet. şikayet de çözüm üretme isteğinin ürünü aslında. söylenmeyen yanlış, doğru kabul edilir çünkü. dile getirilmeyenler, kabul ediliyor demektir. sükut ikrardandır. çünkü sorunlar çözülmek için vardır.

ama üretilen çözümler genellikle, çoğunlukla, hepe yakın düzeyde, neredeyse hepsi, most of them, işe yaramaz. çünkü zaten çözebileceksen gider çözersin, çözdükten sonra da yazmazsın zaten. en azından sen öylesin. bıdı bıdı konuşmazsın zaten, senin algı düzeyine göre çözülebilir bir şeyse. kaçmak için yazarsın. bak çözmek için bi adım atıyorum, yazıyorum, demek için kendine. yazdıklarının çoğu yani most of them başkalarını değil, kendini ikna etmek için. hatta bu blogtakilerin yani varolmayanülkedekilerin hepsi öyle. kimseyle paylaşmıyorsun zaten. demek ki iddialarını kabul ettirme gibi bi iddian yok. sen busun aslında. sen sadece varolmayanülkedeki insansın. yazan parmaklarsın, düşünen/düşünemeyen beyinsin. burdaki duygulardan ibaretsin. klavyesin sen. kalem yok çünkü artık hayatında. bardak gibi bir şey o. kahvesin sen, bardak değilsin ya hani, onun gibi, kalem sadece bi not alma aracı artık senin için. gerekli notlar için. yarın yapacaklarını unutmamak için gerekli. ama klavye öyle mi. harflerin yerini biliyorsun artık. on parmak olmasa da yedi parmak filan yazıyorsun. q klavyesin sen. aq da diyebiliriz. varolmayan bi ülkede yaşayan bi klavyesin.

çözüm üretme. bu ülkene hakaret etme. kullanma burayı. varolan ülkene uyum sağlamak için kalkıp burda kendine tavsiye verme. burdaki bu karanlık ve beceriksizlikle barışmış halin, seni nasıl ofis ortamına hazırlayabilir ki? sokaktaki ya da binaların içindeki insanlardan gizlediğin bu vatandaş, bu tutunamayan yüz, seni nasıl gazlayabilir? uzun uzun yazmak, kaçmak. burdaki tek aktiviten bu. izlenmediğini, okunmadığını bilmek. ya da okuyan 3-5 kişinin de var olan ülkendeki hayatına bulaşmayacağını bilmek. seni işe alacak biri yok burda okuyanlarının arasında, ya da sana toplum içinde giymen gereken kıyafetleri, hangi kitapları okursan daha karizmatik olacağını, göbeğini eritmen gerektiğini söyleyecek biri yok burada. burada çoğu zaman kimse yok. yeryüzündeki cennetin burası. cehennemindeki sorunlara burda çözüm aramanın sana ne faydası olur? büyükadaya gidip mecidiyeköydeki cehennemi şikayet etmek, ordaki trafiği adada çözmeye çalışmak gibi bi şey bu. kim yardım edebilir sana? insanların üstüne üstüne gelişini adadaki biri nasıl durdurabilir?

senin için problem demek, asla çözülemeyecek bir şey demek. toplumsal sorunlar da öyle, kişisel sorunlar da öyle. problem deyince kronik problem canlanıyor kafanda. halbuki insanlar, en azından oranını bilmediğim "çoğunlukla" diyemeyeceğim bir kısmı, "problem çözülmek için vardır" diyor ve böyle yaşıyor hayatını. belki de bu yüzden mühendis değilsin. problem çözmekten zevk almıyorsun. problem seni korkutuyor, problemin olduğu yerden koşarak uzaklaşmak istiyorsun. kavga eden, tartışan insanlar o yüzden korkunç geliyor sana.

yazdığın yazıyı gözden geçirmeden yayınladığın yer burası. öyle bi duygu boşalması, öyle bi umursamama halinin yeri burası. ssana şunu yap bunu yapma diyemem, o da bi çözüm üretme çabası olacak zira, ki boş bi çaba. biliyorum, üöç gün sonra diyeceksin yine "bundan sonra şunu yapmaya karar verdim" diye.


1 Şubat 2014

bok


yine iş aramaya karar verdim. uzun zamandır aktif olarak aramıyordum, yani oraya buraya mail göndermeli, telefon etmeli, kariyer.nette cv doldurmalı, tanıdık bulmalı filan...

cvlerimi yeniledim. bikaç editörlük ilanına göz attım, kabul etmeyeceklerini bile bile başvurdum.
mail hesabımın arama çubuğuna "iş başvurusu" yazdım. dönem dönem hep benzer işlere başvurmuşum. editörlük çevresinde dönüp duran işlere. editör yardımcısı da olur, veri girişi de olur, maksat işi öğrenmek...vs...maksat sıçtığımın hayatında az çok sevdiğim 3 eylem olan yazmak-okumak-araştırmak la birleştirebileceğim bi iş bulmak. insanı az harfi bol bi iş.

bi yerden sonra editörlükten hayır gelmeyeceğini anlayıp "ne iş olsa yaparım" işlerne başvurmuşum. veri giriş elemanı, satış elemanı vs... mühendislik yapmamak için şu yaptığım şebekliklere bak. halbuki babamı dinleseydim, önce bi mesleğimi elime alsaydım, bu toplum içinde hep kıçıkırık görülecek işler yerine ağzına sıçtığımın gerzek mühendisliğini yapsaydım. sakız üretim hattı hayatımın en önemli olayı olsaydı. kalite, planlama, üretim, satış, verimlilik, maya, küf, lab, petri kabı, mikroskop, hassas terazi, beher, erlen, üretim hattı, şişeler, lingo lingo şişeler... ne kadar eğlenceli. gebze olur, beylikdüzü olur, o tip...sample alıp vermeler olur... eğitimler olur misal neydi o KPDS mi KGS mi kalite sistemleri vardı... BRC vardı mesela bi tek taşşaklı firmalar alabiliyordu. kalite sistemleri , çok önemli.

işte bunları sevmeyince insan bilemiyor ya da bilemeyince sevmiyor. (bi teknik resmi bi de rakı üretiminde rakının tarihini araştırmayı sevdim bu sıçtığımın bölümünde. ki rakı fabrikası tasarımında rakının tarihi hiç bi işe yaramıyor, dolayısyla derste de puan verilmiyor bu bilgiye.) ya da bunlar beni sevmiyor. beni seven ya da benim sevdiğim bi iş var mı? şımarık mıyım ben?

muhtemelen evet. parasız kaldıkça ondan bundan buluyorum. hiç yüzsüz bi insan değilim aslında bu durum cidden gururuma dokunuyor. o zaman nerden geliyor bu çalışamama lüksü?