21 Kasım 2013

planlı programlı

yine yazmak gerek. kafayı toplamak için. günlük var yetmemek. ben var çok dağılmak.

haftaya pazartesiye ödev teslim etmek gerek. 2 kitabı okuyup haklarında bikaç sayfa döktürmek gerek.
salıya bi kitabı okuyup döktürmek gerek, bu daha yapılabilir duruyor. yaklaşık 100 sayfa.
perşembeye vize var. çalışmak gerek. salıdan sonra şöyle bi göz atsam yeter.

bi de sözde freelance bi işim var. evden çalışmak ne nalet bi şeymiş. çalışamıyorum. ders mi daha önemli iş mi? para lazım. aylık almıyorum, yaptığım iş kadar para alıyorum. ama dersler var? ama para nerden gelecek? ailemden para istememeye söz vererek girişmedim mi ben bu yüksek işine? zaman yetmiyor. internet başında sinek gibi oyalanırsan yetmez tabi..ya da günde min 8 saat uyursan..bunları düşünürken bi bakmışım ne ders için ne iş için bi bok yapmamışım.

bu tembelliğe bakınca akademi senin neyine, diyebilirsin tabi. ben diyorum kendime. ama başka ne yapabilirim ki? para lazım. hayatta hep para lazım. ev hanımı mı olayım bunca okumaktan sonra? dur tamam sakin. sakinleşmeye geldik buraya.

öncelikle,
kabullendin artık. isyanlarda değilsin, bi etiket sahibi olman lazım bu hayatta. sağlam basıcan bu hayatta. sağlamsa, lassa. nerde o isyanlardaki vatandaş. varolmayanülkende bile asi değilsin artık, şu yazdıklarına bak.

o zaman, gerekeni yap. iş yapman gerekiyor, evet. ama haftaya acil olan şeyler var. önce kitaplarını oku. sıkılınca iş yap. kitaptan sıkılınca yapılacak mihteşem bi iş olmasa da, iş işte. işin mihteşemi mi olur? aş bunları artık. kafanda aştın zaten. uygulamaya dökmesi kaldı sadece.

o zaman, batı marksizmi üzerine düşünceleri okuyoruz şimdi. yarın biter adam gibi okursan. 3-5 sayfa bi şey yazıyoruz sonra, çıkardığımız notları birleştirip.

sonra yani cts günü diğer iki kitaba şöyle bi göz atıyoruz. internet yorumlarına bakıyoruz. bi şeyler karalıyoruz, kolpa da olsa ödevi hazırlıyoruz.  pazartesi günü hocayı arayıp biraz geç getirsek olur muymuş, soruyoruz. muhtemelen olur diyecek. biraz daha göz atıyoruz iyileştirmeye çalışıyoruz. olduğu kadar oluyor.

bu sırada perşembeye kadar vizeye çalışıyoruz. o da olduğu kadar oluyor.

bu sırada iş yapıyoruz dersten sıkılınca.

perşembeden sonra asıl işe odaklanıyoruz, bi döktürüyoruz ki ay sonunda paraya para değil, freelance diyoruz.

şimdi, seni öpüyoruz. okumaya gidiyoruz.  



8 Kasım 2013

patates çorbası

ben olsa olsa patates çorbasıyım.

hani msn testleri gibi kıytırık bi kişilik testinde "hangi yemeksiniz?" sorusunu sorsalar, kesin patates çorbası çıkarım.

hantal bi sebze patates. ucuz. sağlık fışkıran yiyecekler sayıldığında aralarında pek yer almıyor bugünlerde. gerçekte ne kadar sağlıklı, ne kadar olmazsa olmaz? bilmiyorum. her şeyle karıştırılabilir. yumurtalısı olur, etin yanında püresi olur, kızartması olur. yalnız başına pek tadı olmaz (çoğu sebzenin olmadığı gibi), yanında hiç olmazsa bi ketçap, bi salça olmalı.

çorbası olur patatesin. bana en yakışan hali de o. karıştırırsın suyla, şekli önemsizleşir. biraz daha sağlıklıdır, daha bi fit hissettirir insana, kızartmayla kıyaslarsak. sanki yeşil bi sebzeymiş gibi hafif gelir. sadece suyla karıştırınca da bi şeye benzemez tabi. biraz un katmak gerek ki kıvamı suya değil çorbaya benzesin. baharat katmak gerek ki renk gelsin. hatta bi de varsa tereyağını üstüne serpiştirirsin ki kokusu çorbayı sevdirsin. tereyağı hani, neye katarsan kat güzel duranından. zengin göstereninden.

ucuz basit ve sıradan.


6 Kasım 2013

öfke patlaması ağlaması

içim sıkılıyor. içim kabarıp kabarıp gözlerime doluyor. tutamıyorum kendimi, hönküre hönküre ağlıyorum.

üzgün değilim, öfke patlaması yine.

1. haberler. kızlı erkekli yaşamın muhafazakar yapımıza ters olması muhabbeti. ne kadar kulaklarımı tıkamaya çalışsam da, kopamıyorum. twittera şöyle bi göz atmak yeterli.

2. hocalar. üniversitede hocalar arası kutuplaşmaların, gözde hocaların ve itelenmeye çalışılan hocaların farkına varmak. bir hoca bu haftaya kadar hiç derse gelmedi çünkü başka bir -özel- üniversitede çalışıyor, hatta sanırım bölüm başkanı. meğersem dersin saati uymuyormuş ve bunu değiştirmek yen
 aklına gelmiş. değiştirmiş. ama yeni aldığı saatte benim başka bir dersim var. şimdi ne olacak? sen bölümdeki diğer hocaların onayını almadan, dönem ortasında nasıl çat diye ders saatini değiştirirsin? öğrencilere uyup uymamasını söylemiyorum bile.

bölüme kızıyorum: bu hocadan tüm dönem şu şu saatlerde ders vereceğine dair bir taahhüt almadınız mı? gelemeyecekse neden dersi açtınız?

şimdi benim aynı anda 2 dersim var. hangisine gireyim? bu yerden bitme dersi bırakma hakkım var mı bilmiyorum, ama bırakırsam bile ikinci dönem 1 ders fazla almam gerekecek. neden 2. dönemi daha da sıkıntıya sokayım.

3. tüm bunları danışmak için yeni dersin hocasına ulaşmaya çalışıyorum. kime sorduysam şu cevabı alıyorum: o hoca mail kullanmıyor. bi hoca nası mail adresi kullanmaz? 70 küsür yaşlarında olmalı. ya da her türlü işini halleden bi asistanı olmalı.  peki diyorum nasıl bulurum? sanıyorum ki bi telefon numarası filan verecekler.. ders saatinde sınıfta bulabilirsin ancak.

ebesinin (en iyi ihtimalle) cebi.. benim sorunum zaten onunla aynı anda aynı sınıfta bulunamamak.

---
işte bu sebeplerle kafam bi kızgın bi kızgın. bölüm başkanının çok sevmediği, muhatap almadığı bi hocaysanız, sıçtınız, ders saatiniz değişir, haberiniz bile olmaz. akademik dünyadan 1.5 senede anladığım bu.

ve ben bu dünyaya dahil olmaya çalışıyorum. gittiğim yol ne zaman yol oldu ki...


----

bi de patronlar hakkında ne kadar alıngan olmuşum. bugün bunu anladım. yukardaki sinirliliklerin üstüne, patron bi mail attı, derslerimin olduğu güne inatla toplantı ayarlamaya çalışıyor sandım, patladım, bağrına bağrına ağladım. meğersem adam benim dediğim tarihe ayarlamaya çalışıyormuş. te allam...

----

bu arada son patronum küçük kitapçı batmış, kapanıyormuş. üzülsem mi, sevinsem mi bilemedim.ö