28 Mayıs 2013

vicdan azabı

bi arkadaşımın babası öldü bugün. onu doğru anladığımı hiç sanmıyorum. hiç o kadar yakınımı kaybetmedim.

kucağımda ölen anneannemle son 2 haftasında samimi oldugum kadar öncesinde hiç olmamıştım. o beni görmüyordu o zamanlarda zaten. kendi kendine sayıklıyordu. ben sürekli onu izliyordum. önümde eriyip gidişini, arada bi anlamlı bakışlar atıp, bir iki kaşık yemek yeyip tekrar kötüye gidişini. belgesel gibiydi. başka birinin acı çekişini izliyordum.

duygusal anlamda neredeyse hiçbi şey paylaşmamıştık sağlamken. beni hiç tanımıyordu, ben de onu. elini öptüğüm kadarıyla, şirin nine yanaklarını sıktığım kadarıyla tanıyordum sadece. ama iç dünyasıyla ilgili soru sormaya yeltenmedik ikimiz de. kimsenin kimseye bu tür sorular sormadığı "akrabalar dünyası"nda tanışmıştık çünkü. en son üniversitedeyken bi gizli numara arardı.anneannem olduğunu bilirdim, köyden arayınca gizli numara görünüyordu nedense. aceleyle "nasılsın iyi misin derslerin nasıl arkadaşların nasıl" diye sorar hızlı hızlı ama klasik sözlerle (iyiyim, iyi, dersler iyi, arkadaşlar iyi....) cevap vermemi beklerdi sonra "iyi allah iyilik versin, sınıfın su gibi aksın" gibi dualar eşliğinde kapatırdı. 13 torununu sırayla arayacaktı belli ki. ben de aceleyle cevaplar, gülümseyerek kapatırdım. en samimi konuşmamız buydu.

benim aklımı okumaya çalışan biri hiç ölmedi. bu yüzden zerre kadar anladığımı sanmıyorum arkadasımı.

sadece o şimdi üzgün ya, insanlık hali işte, onunla ilgili vicdan azabı olan, ama gerilere ittiğim bi anımı hatırladım. dergiyle uğraştıktan sonraki zamanlardaydı sanırım. beni bi bok yerine koyan insanları sallamıyordum çünkü artık bi bok olduğuma inanmıyordum. balondum sadece. şişirilmiş, özünde özellikle yazmak konusunda bi yetenek barındırmayan, bi yeteneksizdim.

bu arkadaşım bi gün bi yazı göndermişti bana. beni adam yerine koyup, nasıl olmuş demek için bi yazı göndermişti. facebookta gelen mesajları hep aceleyle okuyan, dikkatsiz ben, ona da aceleyle şöyle bi bakmıştım, diğer bildirimler arasında çok da dikkat etmemiştim. kitap okumaya ya da yazı yazmaya ilgisi olduğunu bilmiyordum bile. ve kafamda etiketlemiştim onu, öyle biri olamazdı. elimdeki yazı ona ait olmasına rağmen "sonra bakarım" deyip erteledim. sonra da facebookta mesaj kutusunun iyice altlarında kaldı bu mesaj ve unuttum.

birgün laf arasında laf soktu, hiç sallamadın yazımı diye. utanmıştım, ama face hesabım kapalıydı artık, yazı elimde değildi. bi daha istemeye de utandım.

ikinci kez, şimdi aklıma geldi.
kankim değildi benim. ama iyi bi insandı, bana hep iyi davranırdı, herkese iyiydi. niye yaptım bunu? utana sıkıla yolladığı için mi? illa acayip özgüvenli olması mı gerekiyor bi insan, dikkate almam için? eğer bende işler böyle yürüyorsa, başkalarının bana olan tavrına nasıl kızabilirim ki?

özür dilesen de geri gelmeyecek hatalar vardır. onlardan biriydi. söylesem gülüp geçecek muhtemelen, "hala orda mısın sen?" diyecek. ama öyle olmadığını biliyorum. bi yazıyı yazıp, cesaret edip, çok da kanka olmadığın birine yollamanın ne kadar zor olduğunu biliyorum.

insan kendini neden sevmez? içinde dönen bu pislikleri gördükçe, nasıl koşulsuzca sevebilir ki?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder