27 Ağustos 2011


EYLEMBİLİM- OĞUZ ATAY

33- devrimci ya da karşı devrimci –yani bir bakıma kendi açısında devrimci- çözümler, tutucu matematik formüllerini ezip geçmişti. Tek yol devrimdi, hayır islamdı, hayır milliyetçilikti. Kopya formüllerinde büyük bir uyum içinde sıraların üzerini süsleyen öğrenciler ülkenin kurtuluşuna çıkan yollar bakımından derin anlaşmazlıklar içindeydiler. Hepsi çok ciddi, hepsi asık suratlıydı bu yazılarda. Karşılıklı tehditler de eksik değildi.

35- kendilerine törenlerde biz konuştuktan sonra bile hiç söz verilmemişti. Çok beklemişlerdi. Onun için şimdi iyi konuşamıyorlardı .

38- hep böyle olmuştur. Tarih boyunca bunun tersi bir olay görülmemiştir. Bekleyen dervişlerin evrenidir bu. Soğuk ve acımasızların kaybettiği görülmemiştir.

39- bir eyleme doğru gidiliyordu ve en ön sıralarda oturan “bilim” , “eylem” tarafından kuşatılmıştı.

40- “genç arkadaşlarım”dedi Adnan bey – ben düpedüz “arkadaşlar” derdim. Ve kürsüye yumruğumu vururdum. (Çok şey kaçırıyordu bu genç eylemciler.) bütün gücümle Adnan beyi izlemeye çalışıyordum. Ancak şimdi durumun garipliğini sezer gibi oluyorum: sanki bu konuşma için hazırlanmıştı Adnan bey; “üzüntülü ve heyecanlı günler yaşandığını biliyorum” dedi, “insanlar matematikçi olsalar veya matematikçi olma yolunda ilerleseler bile, bugünlerde içinde bulunduğumuz olayların etkisinden kurtaramazlar kendilerini.” (Gülüşmeler oldu.) “biz de bu gidişi beğenmiyoruz genç arkadaşlarım: öğrencilerimizin kırılıp gitmesine seyirci kalmak istemiyoruz. Fakat ne yapabiliriz? Bu olayları nasıl önleyebiliriz? Sizlere nasıl yardımcı olabiliriz? (birbirine karışan tekliflerin gürültüsü.) “heyecanlarınızı anlıyorum genç arkadaşlarım! Fakat her kafadan bir ses çıkarsa biz ne yapabiliriz?” (yürüyelim sesleri. Saygı duruşu sesleri.) Adnan bey yalnız, “saygı duruşu sesleri”ni duydu, “evet, saygı duruşu, arkadaşlar” dedi; dikkatle saatini yelek cebinden çıkardı: “ölen arkadaşlarımızın hatırası için sizleri bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.” (beş dakika sesleri.)

41- işte demiştim, ülkenin tarihinde ilk defa gerçekleri bulandıranların yüzüne karşı, onların ne mal oldukları söyleniyor. Bu tarihi bir fırsattı.

46- buna çocuklar gülerdi. Server daha on beş yaşına gelmeden –çocuk olduğu için- buna gülüyordu. Ne var ki buna “büyükler” gülmüyorlardı.

49- server gözbudak’ın beklenmedik teklifi onu çileden çıkarmış olmalıydı. Fakat, hayır: Adnan targa, kendisi değildi ki; Adnan targa bir dekandı ve “statüko”nun her ne pahasına olursa olsun savunmasını yapmak durumundaydı. Bu nedenle ek ödenek alıyordu, bu yüzden ayrı bir çalışma odası, bu nedenle bir sekreteri vardı.

51- öldürülen öğrencinin hikayesi, “görgü tanıkları” tarafından bir türlü anlatılıyordu, morg raporlarına başka türlü geçiyordu. Gazeteler de haberi başka türlü yazıyorlardı.

51- bence insanlar bu yüzden anlaşamıyorlardı: herkes başka dili konuşuyordu.

56- … büyük bir saflık, dürüstlük ve anlamsızca bir iyiniyetle anlattım.

64- bu yalnızlık denilen bela olmasaydı insanların çoğu evlenmezdi.

75- (…) ama beni dinlemeye niyeti yoktu; ben onun için, “mesela siz”den ötede bir değer taşımıyordum. (…) ama aziz şair ben bildiğiniz gibi bir şey değilim ki; “mesela siz” bile değilim.

78- daha ortaokuldayken hayatıyla çatışa, hep bir kenarda asık suratla gezen Ercan ve engin ve daha birçokları böyle bir yaşantıyı daha ne kadar sürdürebilirler? Kendileri sorunlarının köklerini tam olarak kavrayamasalar da ölümün boğucu havasından nasıl kurtarabilirler varlıklarını?
Elbette ölüm, yani bizim tanımlamaya çalıştığımız intihar eylemi, kendini yetiştirenlerin eylemidir. (çok fazla içiyordum.)

79- biz solcu olarak geçinenler çok daha gençlere neler öğretebilirdik. Ah bir bilseydik! Yani biz bir şeyler bilseydik.

87- bu ülkede çok az görülen kişilik kavramının anlamını hiç düşünmüşler miydi?

90- hemen çıkıp gitmeliydim. Bir daha buralara uğramamalıydım. Ne toplantı ne ders ne çalışma. Yeni cami’nin avlusunda arzuhalcilik yapmalıydım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder