kaynak burda |
Her
kitapsever gibi küçüklüğümden beri kitapçıda çalışma/kitabevi açma hayalim
vardı. İkisini birleştirince, bu sektörde ömrümü geçirme hayalleriyle
birlikte kendimi kitapçıda çalışırken buldum.
İstanbul’da
AVMlerden birinde bir zincir kitapçısında 3 ay asgari ücrete çalıştım. 3 ay
sonuna yaklaşırken, internetten özgeçmişimi inceleyen bir işverenden teklif
aldım. Ücret daha fazlaydı, evime daha yakındı -her aklı başında aceminin
yapacağı gibi- teklifi kabul ettim. Eski kitapçımla anlaşarak ayrıldım. Müdürüm
“hep iyi elemanlarımı kaybediyorum düşük maaş yüzünden, merkeze söylüyorum,
dinlemiyorlar beni” diyerek üzgün olduğunu belirtmişti. Samimi bir ortamdı,
seviyordum, onlar da beni seviyordu sanırım.
Yeni
işim de yine AVMde fakat bu sefer şubesiz, küçük, şirin bir çocuk kitapçısıydı.
Üniversite mezunu olup aylık 1100TLye kitapçıda çalışan insanın nasıl bir ruh
halinde olduğunu tahmin edebilirsiniz: Kitap aşığı, kitapçıda çok para
kazanamayacağının farkında, bir taraftan işleri yürütüp bir taraftan
bir şeyler okuyabilirsem sevinecek biriydim, çok satış yapmak, çok para kazandırmak istiyordum. Maaşım artsın diye değil, böyle güzel bi yer uzun süre açık kalabilsin diye.
Sevdiğim kitapları, mesela Küçük Kara Balık'ı ve Kanatlı Kediler Masalı'nı sattım en çok. Bir çocuğu Ursula Leguin'le ya da Samed Behrengi ile tanıştırmak... güzel bi şeydi ama..
kaynağı da söyliyim: şu |
Ne
yazık ki 6 ay boyunca işler hep böyle yürümedi. Büyük şirketlerin göstere göstere
yaptıkları sömürüyü, burada çaktırmadan, duygu sömürüsü eşliğinde yaptıklarını fark ettiğimde büyük
hayal kırıklığı yaşadım ve daha fazla duramayacağımı anladım.
Sorunlar yüzünden iyice bunalıp ayrıldıktan sonra, bi süre daha ihtiyaç duyuldukça part time
çalışmaya devam ettim. Yine parttime olduğum günlerden biri sonunda, dayanamayıp patronlarıma bi mail gönderdim. Süreci anlatmayacağım çünkü o maili buraya kopyalıyorum. İtalik yorumları şimdi ekliyorum. Kitapçının ismini burada
yazmak istemedim, yerine Kitapçı
diyorum.
Burada söylemek istediğim, küçük patronun bakış açısının kitapçı olsa da değişmediği. AVM de yer alan hiçbir mağaza "yarı gönüllü, çocuklara daha iyi hizmet için" falan açılmamıştır. Kiralar o kadar yüksek ki bu romantizmle açılırsa anında batar zaten.
"Ne kadar güzel, şirin bir kitapçı" diyenleri duydukça, aklıma bu yaşadıklarım geliyor:
------
“Merhabalar,
Kitapçıyla ilgili
birkaç problemi hatırlatacağım:
-
Eleman sayısı yetersiz. 1 kişi kasada durmalı, 1 kişi müşterilerle ilgilenmeli.
Haftanın birkaç günü de olsa 1 kişi yalnızca depodan sorumlu olmalı. Burası sahaf ya da “İstiklal’de kimse uğramasa da olur” diye düşünülerek
açılmış bir kitapçı değil. AVM içinde, oldukça yoğun olan bir yer. Daha yoğun
olması için medyada duyurular da yapılıyor. Ancak iddia edilen maddi imkansızlıklar nedeniyle ihtiyaç olmasına
rağmen eleman alınmıyordu. Bu maddi imkansızlıklara inancımı kaybettiğim için
işten ayrılmıştım zaten. Mağazada
09.30-18.00 arası ve 13.30-22.00 arası çalışan iki elemanı bulunuyor. Her
eleman haftaiçi bir gün tatil yapabiliyor. O günü, diğer eleman tam gün çalışıyor.
- Fatura
sistemi sık sık bozuluyor. Müşterilerimizin çoğu devamlı geldiği için bu soruna
tekrar tekrar şahit oluyorlar. Bir an önce sistem sorunu çözülmeli. Kitapçının marka değeri, müşteriye rezil
oluyor. Bu maili yazmama vesile olan
sorun da buydu. Tekrar tekrar gelip de faturasını alamayan bir müşteri,
mağazaya kırk yılda bir uğrayan patronumuzun yanında “sizi şikayet edeceğim, bu
yaptığınız suç, ne demek faturanızı sonra verelim?” demeye başlamıştı. Kendisi
sevdiğim müşterilerden biriydi, karşısında mahcup olmak korkunçtu. Fakat,
patronun “benim hiç haberim yok sık sık böyle bir problem olduğundan” demesi
daha korkunç oldu. Çünkü onun haberinin olmaması demek, faturayı kesmeyen biz
mağaza çalışanlarının parayı cebe atıyor olmamız demekti. Biz bu sorunu her
seferinde merkeze iletiyorduk. Patronun haberinin olmamasının sebebi, ya
merkezin ona bildirmemesi ya da O’nun umursamazlığıydı, bizim suçumuz değildi
kesinlikle. Belki lafının nereye vardığının farkında değildi ama böyle bir
insan için “yarı gönüllü” çalışmak, enayi gibi hissetmeme sebep oluyordu. (İş
görüşmesinde “bizim işimiz biraz da yarı gönüllü bir iş” demişlerdi.)
başıma bi şey gelmeyecekse burdan aldım |
-
Fatura basma makinesi çok yavaş. Fatura beklemek müşteriye işkence olmayacak
hızda olan yeni bir sistem kurulmalı.
-
Size bahane gibi gelen bu sorunları müşteri sık sık eleştiriyor. Eleştirilere –siz değil- çalışanlar cevap vermek
zorunda kalıyorlar. Çalışan aynı anda hem
ücreti alıp, hem bu yavaşlıkta fatura kesip –ki gelenler 1-2 kitap alıp
gitmiyor, yüzlerce liralık alışveriş eden sürekli müşterilerimiz vardı- hem de
o sırada bilgi isteyen, mağazada dolaşan müşteriyle ilgilenmek zorunda.
Çalışanın
sıkıntıları:
Kitapsever,
entellektüel birikim sahibi, yabancı dil bilen (kitapların yarısı İngilizce idi) ve üniversite mezunu eleman
alıyorsunuz. Yeni eleman, az maaşla biraz gönüllü havasında işe başlıyor. Fakat
yukarıdaki sorunların çözülmemesi ve çözüleceği umudu vermemesi (bu konuları daha önce çok kez dile getirdim
çünkü) çalışanın huzurunu kaçırıyor. Mağazada müşteriye yetişemiyor, yeni
gelen kitapları hemen mağazaya çıkartamıyor, hangi kitabın nerde olduğunu
(standlarda mı- tanıtım amacıyla sık sık
özel okullarda stand açılıyordu, fakat bunun kaydını tutmaya sistem müsait
değildi) bilemediği için müşteriye
net bilgi veremiyor, müşteri siparişlerini düzgün takip edemiyor, stok
kontrolünü düzenli olarak yapamıyor. Çok uğraşmasına rağmen bunlara
yetişemeyince sizden anlayış ve yardım bekliyor. Umduğunu bulamayınca aşağıda sıralayacağım
sorunlar gözüne batmaya başlıyor:
-
İş görüşmesinde 10.00-18.00 diye bahsettiğiniz vardiya aslında 09.30 da
başlamak zorunda (temizlik için –AVMnin
temizlik görevlileri her gün 10.00a kadar temizliği bitirmek zorunda),
14.00-22.00 diye bahsettiğiniz vardiya ise 13.30 da başlıyor. İşler yoğun
olduğunda daha geç çıkılabiliyor. İş hem ruhsal hem fiziksel olarak yoruyor.
-
Resmi tatillerde ve haftasonunda tatil yapmamak özel hayatı engelliyor.
-
Eleman, mağazada tek olduğu için yemeğe çıkamadığı çok oluyor. Özellikle full günlerde (09.30-22.00) firma şoförümüzün gelmediği zamanlarda
12,5 saat mağazada kalabiliyor. Haftada 1
gün tam gün çalışıyorduk, çünkü mesai arkadaşımızın tatil günüydü. Firmaya ait
şoförümüz vardı, full günlerimizde 1 saatliğine filan gelip mağazaya göz kulak
oluyordu. Başka işleri olduğu için gelemeyebiliyordu da.
kaynak şurda |
-
Maaş yetersiz: AVM’de en ucuz yemek (McDonalds menüsü)
8TL.Yol+kira+fatura+ihtiyaçlar...
Sonuçta
çalışan kendini, sizin düşündüğünüz gibi, "değerli bir kitapçı" gibi
değil, liseden mezun sıradan bir mağaza satışçısı gibi hissediyor. Çalışanın
hayatı “uyku+iş(sorun)+uyku”dan ibaret oluyor. İdealist, kitabevine emek vermek
isteyen kültürlü eleman, Kitapçının
yeni bir eleman almaya parasının yetmemesine inanmamaya başlıyor. Sömürüldüğünü
hissediyor. Daha fazla satış yapınca, yeni kitaplar depoda birikince sevinemez
oluyor. Sadece iş yükünü, işleri "yine" yetiştiremeyeceğini
düşünebiliyor. Arada bir merkezden bir arkadaşın yardıma gelmesi işleri düzene
sokmuyor. Bir an önce işten ayrılmaya bakıyor. Patronların zengin olduğu bir
kitapçıda gönüllü çalışmak saçma gelmeye başlıyor."Burası bir iş yeri ise
herkes emeğinin karşılığını almalı; yok eğer gönüllülük üzerine kurulan bir yer
ise, neden kendimi hizmetçi gibi hissediyorum?"diyor kendine.
Tüm
bunların farkında olmaksızın sizin çalışana verdiğiniz tepki de hoş değil.
İşleri yetiştiremeyen çalışana tembel muamelesi yapıyorsunuz. Sanki iş yükü
azmış gibi davranıyorsunuz. Eleman kendini zaten müşteri profilinin yukarıdan
bakması yüzünden değersiz hissediyor. Siz bunu iki katına çıkarıyorsunuz.
Mağazaya geldiğinizde sorduğunuz tek şey o günkü satış miktarı. Problemleri
öğrenmekten kaçıyorsunuz, sanki problemleri çalışan yaratıyormuş gibi.
Psikolojiyi sağlam tutmak epey zor.
Sonuç:
Günümüzde çalışanın huzurunu düşünen çok yer yok, biliyorum. Fakat bu Kitapçı gibi küçük bir yer için daha
önemli. Müşteri aslında Kitapçıdaki
özel kitapların yanında, özel ilgiye geliyor. D&R umursamazlığı ile sık sık
eleman değiştirmek Kitapçı için lüks.
Siz bunu düşünmek zorundasınız.
Not:
Müdürümüze söylemiştim zaten, bundan sonra part time olarak da gelmek
istemiyorum, sizin de beni artık isteyeceğinizi sanmıyorum. Bilginize.”
-----------------------------------------
Maile
hiç cevap gelmedi ve bir daha part time çalışmam için de çağırılmadım.
Zamanla tüm hayallerim saflığını yitiriyor. Olsun, yalana inanmaktan iyidir.
bunu okuduktan sonra şimdi merak edilen nasıl bir hayatınızın olduğu ?
YanıtlaSilbunu okuduktan sonra şimdi merak edilen nasıl bir hayatınızın olduğu ?
YanıtlaSil