16 Nisan 2012

SEVGİLİ BİLİNÇALTIM...

uyumak bazen zorlaşır. hele ki hava soğuksa, aldıysan o soğuğu içine, öksürerek kusmaya çalışıyorsan geri. olmaz, debelenirsin, ugrasırsın, tam uyuyacak gibi olursun, öksürerek uyanırsın. .. neyse sonunda başardım... da..
Neden bi tek benim haberim yok buraya taşındığımızdan? Sorgulamıyorum. yeni bi macera başlıyor işte ne güzel! evi tanımak lazım. geniş kocaman bi yer burası! 3 kişi için fazla büyük, insan korkar burda. ahşap tüm mobilyalar, bizim değil belli ki, eşyalı kiralamışız herhal. ev büyük ama odalar iç sıkıcı derecede basık.

aynı mahalledeyiz. buralarda bi yer. komşular aynı. çok zengin görünüyor ev. uzun zaman para biriktirmişiz burası için çok ugraşmışız, ablam sonunda emeklerimizin karşılığını aldık, dercesine bakıyor bana, ne kadar sakin ve olgun! abla sen misin gerçekten?

ama ben bu evde gerçekten korkarım. apartman gibi. sizin odalarınız neden birbirine bu kadar yakın da benimki ta diğer koridorda? haberiniz yok tabi korkulu gecelerimden. eve ugramıyorum diye odamı seçme hakkı da tanımamışsınız bana. haklısınız bi yerde evet, zaten çok uğramıyorum ama ne bileyim sorsanız iyi olmaz mıydı. evde mecburen bakılan, istenmeyen biri gibi hissediyorum birden. her yer ahşap kahverengisi ve inşaatı bitmeden taşınılan evin beton grisi.

yine de içim çok sıkılmıyor. tam bi fantastik dünya. karanlık ama içim sıkılmıyor.

komşular evin çevresinde dolaşıp bakıyorlar içeri, bu ne terbiyesizlik be, ben gelip sizin pencerenizden dik dik bakıyor muyum size? zengin olmanın verdiği ayrıcalık nerde hani? bize zengin olmayı yakıştıramıyorlar, aralarından sıyrılıp bu eve taşınmamızdan hoşlanmıyorlar. her an evi yakabilirler gibi geliyor, korkuyorum.

yine de fantastik hala.
abla bak arka kapı varmış. kapının üstünde bi tarih var: 1780 gibi bi şeyler yazıyor. o kadar eski miymiş ev? vay be...noldu şimdi? bi osmanlı sokağına açılıyor bu eski kapı? abla? ablam kayboldu. biraz yalnız hissediyorum kendimi, ama yeni bi şeyler yaşamanın verdiği heyecan hala var.

osmanlı zamanındayım,insanlar, sokaklar, kıyafetler.. değişti her şey! arpa toplayıcısı geçiyor evlerin önünden. ne işe yarıyorsa tam olarak anlamadım. ama sevilen bi işi var gibi. kadınlar camdan arpa fırlatıyor evin önüne, o da topluyor.

dükkanlar arasında ilerliyorum. insanlar gülümseyerek konuşuyor. asık suratlı değiller. karanlık değil hava, ümitli sanki.

arada bi bana dik dik bakan biri çıkıyor karşıma, çok önemsemiyorum.

bi toplantıya katılıyorum. gizli gibi. kapısında sineklik perdesi olan bi ev. ayakkabıları çıkartıp ben de giriyorum. kıyafetim nasıl acaba? pantolon tişört mü, yoksa ben de onlar gibi miyim? hiç aklıma gelmiyor, baksaydım aynaya keşke. gizli bi toplantı yapıyoruz. kadınlar erkekler var. ne konuşuluyor ne karar alınıyor, hatırlamıyorum.

sokaktayım şimdi. bi köpeği seviyorum, çok tatlı bi şey , tüyleri tertemiz. bikaç saniye ama çok değil, yoluma devam ediyorum. başka bi köpek peşime takılıyor. meğer okşadığım köpeğe aşıkmış. kıskanıyor beni, bana hiç elletmedi kendini, sana nasıl sevdirir, diye deliriyor, ısırmaya kalkıyor.
çevremdeki herkes köpeklerle bu kadar haşır neşir olmamı zaten tasvip etmediklerini söylüyorlar, bu sırada ben kaçmaya başlıyorum, o aşık olduğundan delirmiş, köpek olmasıyla ne ilgisi var, diyorum bi taraftan da.

bi bankamatiğin kasasını değiştiriyor iki görevli. onlardan yardım istiyorum, kasaya saklanmam için yardım ediyorlar. mezar gibi bi kasa ama bu, bildiklerimizden değil. bi bakıyorum içerde benim gibi köpekten kaçan bi sürü kişi var. gözleri bi mahzun... köpeği suçlamıyoruz hiç, ama çaresizliğimize üzülüyoruz. onlara ümit vermeye çalışıyorum.

hala kabus değil, hala gri ve kahverengi ama heyecanlı, merak dolu.

tekrar evdeyim. evin bi odası. benim odam. uyuyor muyum? odamda biri var? o arada bi gördüğüm adam bu. nasıl girdi oraya?
kimsin sen?
soruma cevap yok. ama mülayim, sakin bi adam var karsımda. 40 yas üstü olgunlugunda ama 30 yas üstü gösteriyor. yakısıklı değil, çirkin de degil. hafif kambur. gözleri kendini ele vermiyor, yüzüne bakarak aklından geçenleri anlayamıyorum. tecavüz etmesi, hırsız olması, katil olması, psikopat olması gibi ihtimaller geçiyor aklımdan. kendim için korkmuyorum. ama ilk kez tecavüze uğramaktan korkuyorum. aklıma sevdiğim geliyor, bana bi şey olsa o üzülür diye.

ama yeni tanıdıgım halde birden güveniyorum adama, habersizce odama girmesini sorgulamamaya baslıyorum. öyle bi dalıyoruz ki muhabbete, ne konustugumuzu hatırlamıyorum bile ama.. sonra laf nasıl geliyor oraya?
-evet ben şeytanım, canını almaya geldim, diyor.
irkiliyorum.
-hadi ordan, hani bi yaratıcı vardı, ancak o can alırdı?
-o cennetliklerin canını alır, ben cehennemliklerin.
bu sırada hala mülayim, ben de emir kuluyum der gibi, memur gibi bi bakısı var.
-hadi be, ben cehenneme mi gideceğim yani?
-evet.
-nedenmiş o? iyi bi insanım ben, bi kanıt göster ne kötülük yapmışım, hadi?
cevap yok. sadece suratıma bakıyor. ölmeyi sen istemiyor muydun, diyor mu, yoksa testere'deki gibi bana bi oyun oynandığı hissine kapılıp kendi kendime hatırlatıyor muyum, bilmiyorum.
o an anlıyorum ve pişman oluyorum, neden bu kadar uzun konuştum ki onunla, o bi yabancı, ne işi var odamda? kaçmaya çalışıyorum.
beceremiyorum. öldürme yöntemi de ilginç şerefsizin: bacaklarımı, kollarımı farklı yönlerden baglayıp çekerek canımı cıkarmaya çalışıyor. neden bıçak değil, kurşun değil, hap değil, neden işkence?

peki neden bu şeytan kaos filminin başrolundeki adam? filmi hiç izlemedim, adamı hiç tanımam, ismini bilmem.

uyandım sonra. çok daha korkarak uyandıgım kabuslarım oldu. onlara kabus dedim hep, buna rüya demeyi ısrarla tercih ediyorum. korkmadım çünkü. maceradan maceraya koşan bi tiptim sadece.
ama bilinçaltım, ilahi bilinçaltım... senden korkuyorum işte.

uyandığımda sevindim evet, o şekilde ölmediğim için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder