28 Mayıs 2010


REŞİTPAŞA

Üniversite arazisi var tam karşımda, yemyeşil...

Karga ve yusufçuk sesleri (Yusufçuk mu o kuşun gerçek adı? Babaannem köyde söylemişti, taş duvarların arasında o tozlu yolda yürürken, annemleri özlediğim için beni avutmaya çalışırken, bak bak bu kuşlar zikir yaparlar, "yu-suuuuf-çuk" derler, demişti. Ne kadar mantıklı bi çocukmuşum, inanmamıştım, insanların her şeye isim verme takıntısı olduğundan öylesine uydurmak istediğini ve uydurduğunu düşünmüştüm.)... Uzaktan ama çok uzaktan gelen şehir uğultusu. Serçe cıvıldaşmaları. Ve çevre evlerden gelen hayat belirtileri: çatal tabak sesleri, çocuk sesleri, yaşlı bir adamın öksürmesi... Hayat tam anlamıyla "kendi halinde" devam ediyor İstanbul'un bu "şimdilik" sakin semtinde.

Şimdilik cumartesi, tatil. Çocuklar henüz evlerinde. Satıcılar çıkmadılar sokağa henüz. Domates, soğan, patatesçi... Nayloncu...Eskici...Ovarlokçu...Daha zamanları var.

İstanbul'un bu kendini bilen semtinde o gürültü olsa bile huzur var. İnsanların evi burası. Otel olarak kullandıkları bir durak değil. Gelp geçmiyorlar buradan, birkaç gün uzak kaldıklarında özlüyorlar.

Duvarında leğen olan bir balkon var soldaki komşumda. Yaklaşık 1 metre çapında plastik bir leğen. Eski yaşam biçimlerinin olmazsa olmazıydı leğenler. Naylon poşetteki deterjan dökülerek çamaşırlar yıkanırdı. Deterjana su kaçar bir müddet sonra yapış yapış olur, üzerindeki boyalar silinirdi... İnsanlar yıkanırdı. Salonda sobanın yanında banyo yaptırılırdı ufaklıklara. "Bak su soğuyor, çabuk ol!" telaşındaki anneden köşe bucak kaçardı çocuk. Zorla tutulup sokulurdu suyun içine. Sonra da çıkmak istemezdi suyla oynarken. Derisi buruşunca korkardı, annesine kızardı, "naptın bana?" diye. Annesi şapşallığına gülünce hoşuna gider, kötü bi şey olmadığını anlar, ama sırf güldürmek için şaşırmış gibi yapmaya devam ederdi. Başka işlere de yarardı leğen. Yıkanan çamaşırlar balkona ya da bahçeye bu leğenle taşınırdı mesela, ayrıca çamaşır sepetine gerek kalmazdı. Ya da hamur yoğrulurdu, ekmek yapılacaksa mesela... Banyo yapılan leğenle aynı leğen olmamasına özen gösterilirdi tabi, HACCP olmadığı zamanlarda da hijyen vardı!Tarhana karıştırılıp kurutulurdu, salça yapılırdı...

Bu leğen hikayesi dünyanın pek çok yerinde böyleydi.

İnsanlar değişti artık. Ben ve benim gibi "verimli" yaşama becerisi öğretilmiş olanlar gereksiz nesneleri yok etmeye/hiç var etmemeye çalışıyorlar. Su ve banyo zaten sıcaktır, banyoda yıkanılabilir, leğen gereksizdir; bitmiştir!.

Şikayetçi değilim durumdan. Bazı güzellikler sadece anılarda güzel. Gelenekselleştirmeye çalışmak yerinde saymak, yok olmayı hak etmek demek olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder