21 Mayıs 2010


ISSIZ ADAM

Çaresizce sevmenin öyküsü. Yalnızlığa bağımlı olanların acıları yani modern hayatın yaygın hastalığı...

Yaşlı, küçük şehirden gelmiş, küçük bir kadının dediği gibi: "Büyük şeerde insan yalnız olduğunu anlamaz, oyalanır."

Baeyoğlu'nun arka sokaklarında yaşayan iki zengin insan. Pek çok kişinin emeklilik sonrasına ertelediği türden hayalleri genç yaşta gerçekleştirebilmişler. Kendi dükkanlarını açmış, kendi hallerinde, aile baskısı, hatta toplum baskısı bile olmadan özgürce yaşarlar. Birinin lüks bir restoranı var, birinin çocuk kostümü tasarlayıp, dikip sattığı bir dükkanı. İkisi de Beyoğlu'nun ara sokaklarında. İkisi de kasalarında para dolu olduğunu bağıra çağıra gösteriyor.

Ve iki insan var o paraların içinde. Biri Alper. Yalnızlığa teslim etmiş kendini. Çok yakışıklı, çok zengin, çok karizmatik, çok mutlu..görünen. Ama ümitsiz. Her şeyi elde etmiş, hayali kalmamış insanların ümitsizliği, duyarsızlığı, düş kurmayışları... Bedensel zevkten başka uzun süreli mutluluk hayali olmayan...

Ada'nın tabiriyle: Mavi ve telaşlı bir adam.

Ada da zengin ve güzel. Farkı var ama. Zenginliğini Alper gibi savura savura harcamıyor, mütevazi zengin. Sadece bir dostu var. Eskiden çok dostu olmuş, yavaş yavaş elemiş, bir tanesinin gerektiğinde yanında olmasını istiyormuş gibi bir hali var. Yaşadıklarından dolayı (ne yaşadığını bilmiyoruz) yalnız yaşamak istiyormuş gibi... Aşık olmaktan köşe bucak kaçıyormuş ama rahat da duramıyormuş gibi...

Bir gün bu Issız Adam ve Issız Ada bir kitapçıda karşılaşırlar. Issız Adam kaşınır, kutsal yalnızlığını tehlikeye atarak Issız Ada'nın peşini bırakmaz. Nasıl bir belaya başını soktuğunu fark ettiğinde hayatını çoktan karartmış haldedir. Issız Adam ve Issız Ada birbirlerinin ıssızlığına dokunmadan birleşip tek bir ıssız olmak için çabalarlar.

Ve orada modern yaşamın kölesi tüm yalnızlıklar şaşkındırlar. Gözleri fal taşı gibi, kola ve mısır ağızlarına giden yolda havada kalmıştır. Ada ve Alper yalnızlıktan taviz vermek zorunda kaldıkça ve sonra afalladıkça "büyük şeer adamı oyalar, yalnızlığını unutturur" repliğini onaylarcasına hatırlarlar eski dostlarını. Tüm mutluluklardan kaçıp ideal hayatı kurmak ve o kutsal yalnızlıktan da bıkmak...

Bir aşkı daha çaresiz kılan ne olabilir? Duygular var, imkanlar var, engelleyebilecek kimse, dünya üzerinde hiçbir olay yok-savaş, deprem, çernobil, meteor...yok. yani aşkı yüceltecek hiçbir zorluk yok. bu yüceltme işi sadece kişilere düşüyor. Ama o zamana kadar hep kendilerini yüceltmekle uğreşmışlar, başkaları için enerji harcamak yeni bir hayat gerektirir...

Bir aşk nasıl daha imkansız olabilir???

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder