10 Mart 2010


ÇOCUK-YALAN-GERÇEK-NOEL BABA


Anlamak için noel babanın hikayesini bilmeye gerek yok. Önceden çalışmaya, hazırlıklı gitmeye gerek yok.. kısacası izlemek için çok şey bilmeye gerek yok… ee film bu zaten gerek olur muydu ki? Yok işte, bunda da yok. Ama izlemek lazım işte… ne desem ki.. nerden vursam sizi de izletsem şu filmi… ama bu yazıyı okuyan kişi, ki herkes okumaz, izlemeye de meyillidir zaten..çok şey söylemeye gerek kalmayacak , belki, sanırım, galiba.., umarım..


Adamın biri neşeli bir hayat arar. Artık, der, mutlu olacağım, aslında herkesten çok da bi farkım yok be, aslında gözümde kendimi fazla küçültmüşüm.. sonra hayat ona bi güzel hareket çeker… bu da arkasını döner, hayata sesini duyurmaya korkarak söverek elleri ceplerinde, uzaklaşır…


Neden? Hayat vurmaya başlar. Aslında önceden alışkın olmalıydı bu vuruşlara, boğaz kıyısında yetişmiş yalı çocuğu değildi nihayetinde. Ne oldu o zaman? Kendi kendine engel olduğuna, bu engeli tek başına bi şekilde aşabileceğine inanmıştı.


Hani olur ya… kimseye güvenmeyerek yaşamaya alışmışsınızdır, kendinize öyle bir yaşam biçimi oluşturmuşsunuzdur. Sonra bi gün biri çıkar karşınıza ve güvenmeye başlarsınız. Sonra doğru olanı yaptığınıza kendinizi ikna edersiniz, kolayca. Ve bir gün terk edilirsiniz. O anki yıkım…


Ya da hani çocuksunuzdur. Bir büyükle konuşursunuz, diğerlerinin aksine sizi dinler, çocuk olduğunuzu size sürekli hatırlatırcasına garip sesler çıkarıp dediklerinizi tekrar etmez. Hani sizi dinler ve çok özel olduğunuzu hissettirir size ve sonunda o da sizin için çok özel oluverir… hani öyle bi çocuksu…hani bu özel olma durumu büyüklere karşı duyulan nefreti nasıl umursamazlığa dönüştürür… öyle özgüven dolu… ama sonra bi gün bu özel kişinin “çocuk olmanız” hakkında dalga geçtiğini duyarsınız… nasıl bozulursunuz. İşte öyle..
İşte öyle yıkılır bu adam da. Bütün enerjisi kesilir. Ama hayatın cilvesi, tam bu zamanında çevresindekiler enerji doludur. Uyum sağlamasını beklerler. Verdiği yaşam mücadelesi, omzundaki yükler dünyanın umrunda değildir. Tüm samimiyetler, tüm çıkar ilişkileri, insanlığı anlatır.


Sonra bir gün noel baba olur. Hayatın cilvelerinden biri, asla yapmam dediği işlerden birini yapmaktadır. Neşeli olması gerekir. Ama neşe nerde ki onda! Üstelik sürekli gülümsemesi, o meşhur hohoho kahkahasından atması gerekmektedir… çocuklarla iyi anlaşabilmelidir. Neşeli rolü yapmayı öğrenmelidir.

Öğrenir zamanla.

Gülmeye başlar. Noel baba olduğundan değil, becerebildiğinden. Yetenekli olduğundan değil… hayat işte.. bir yerden alırken, kimine bir yerden de verir, kiminde öbür yerden de alır, kimine hep verir, kiminden hep alır.

Bu son cümleyi kurabilecek biridir bizim noel babamız. Olur mu canım, insan gerçekten isterse almak için savaşmalıdır, diyememeyi öğretmiştir hayatı.
Gülümser, hatta kahkaha bile atar sonunda.

Kazanan kendisi olur. Düşmanları kaybeder. Kalbi temizdir.
O kadar inanır ki kendine, “çocukların inandığı yalanlar esasında gerçek” bile der.

Biri dediğinde kafa sallamaz, kendisi kurar bu cümleyi! O kadar inanarak söyler yani.

İzleyin bu filmi: Neşeli Hayat. Yılmaz Erdoğan, BKM…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder